Yasemin Soysal kendi hayatından bir paylaşımda bulunmuş kitabında. Özetleyerek sizinle paylaşmak istedim. Bana göre çok doğru, eğer başımıza bir şey gelmişse bu boşuna değildir. Yasemin Soysal da küçük yaştaki şişmanlığını ve üniversiteye kadar süren şişmanlığı kendine bilgi getirmesini sağlamış. Şişmansanınz bunun sebebi var. Güzel bir paylaşım olmuş.. Kitabından daha detaylı okuyabilirsiniz....
Okul sırasında oturmuş, zilin çalmasını bekliyordu. Sadece kızlarla dolu bir lisede şamatanın orta yerindeydi. Onlardan biri değildi, diğerleri de zaten böyle birini kendilerinden görmüyordu. Koca sınıfta sadece iki arkadaşı vardı. Tenefüsler başkaları için eğlenceliydi geçerken onun için diyet bisküvisini ve elmasını yemek için fırsattı sadece karnını doyurmak için yemiyordu, çünkü karnı bir türlü doymuyordu zaten. Sanki doymanın ne demek olduğunu bilmiyordu.
Koşuşu bittikten sonra eve gelir, kendine bir tepsi hazırlandı. Yemeği mutfakta yemek yerine salonda televizyon karşısında yemeği tercih ederdi.
Annesi bu durumuna kızardı. Gündüzleri evde özgürdü, buzdolabının kapağını istediği zaman açıp kapatır. İstedği kadar yemek yiyebilirdi. Ama akşam olduğunda eve annesi gelir ve sürekli 'Çekil artık şu dolabın başından!' derdi.
Tok olduğunu biliyor ama yine de sürekli bir şeyler atıştırmak istiyordu.
Bu yüzden geceleri gündüzleri olduğu kadar rahat değildi.
Saçları kısaydı, sorun saçlarının sadece kısa olması değil, kesiminin de erkek gibi olmasıydı.
Artık yemekler çok daha lezzetli geliyordu. Sokaktaki tüm bu gereksiz kargaşadan sonra tek istediği, serin evinde tepsiyi önüne çekip lezzet yolculuğuna çıkmaktı. Yedikçe daha çok nefret ediyor, nefret ettikçe de daha da çok yemek istiyordu. Birkaç kere de kusmayı denemişti. Çünkü böyle yemeye devam ederse gerçekten şişmanlayacaktı.
Teyzesi sürekli 'Büyüdüğünde kapılardan geçemeyeceksin' diyordu.
Tüm bu süreç onu iyice asosyalleştirmişti. Bir dönem sonra artık otobüste birine saati bile soramaz hale gelmişti.
İnsanlardan ürkek bir hali vardı. Erkekler onun için uzak durulması gereken varlıklardı.
Geceleri koşmaya başladı. En iyi çözüm buydu. Oturdukları evin yanında uzun bir yokuş vardı. Okul ve ev arasında da bir sürü merdivenleri olan sokaklar. Okuldan sonra o merdivenleri koşarak çıkıyor, geceleri de yokuşu tırmanıyordu.
Her seferinde vazgeçmek istedi ama gözyaşları içinde yokuşlarda bacaklarının yandığını hissede hissede devam etti. Kendini ne kadar çok zorlarsa o kadar kolay zayıflatacağını düşünüyordu. Çünkü hep böyle duydu, böyle bildi. Canı bacaklarından daha çok yanıyordu. Çünkü koşarken, hayallerini düşünüyor, bacağındaki ağrıya odaklanıyor, sonra bir de kendine bakıyordu. Döktüğü terden çok döktüğü gözyaşları yüzünü ıslatıyordu.
Daha zarif ve ince görünmek yerine gittikçe daha kalın ve geniş görünüyordu. Durum böyle olunca daha sert sporlar yapmaya başladı.
Kimse ona kaslarının şiştiğini söylemedi, sert sporlar yapınca bedendeki kas kütlesinin artacağından haberi bile yoktu. Spor yaptıkça iştahı daha çok artıyor, İştahı arttıkça daha çok yiyor, yediğini eritmek için daha çok spor yapıyordu. Ama gün geçtikçe aynadaki görüntüsünden daha çok nefret ediyor ve kendinden intikam alırcasına daha çok yemek yiyordu. Sanki yemek yiyerek kendisine saldırıyordu.
Lise zorbela bitmişti. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Hangi bölüme girinceğine dair bir fikri yoktu. Ama hangi bölüm olursa olsun psikolojiyle ilgili bir şeyler yapmak istiyordu. Yaşadığı tüm bu süreçte tek kurtarıcısı kitapardı. Annesi sürekli kişisel gelişim kitapları getiriyordu eve. Orada başka bir dünya buluyordu kendine.
Yaşıtları erkeklerle flört ederken o erkeklerle yan yana gelmek bile istemiyordu.
Arasının en iyi olduğu şey yemkelerdi, onlarla da hasretti. Diyete başlamıştı! Diyet maceraları diğer maceralarına renk katmıştı.
Gazeteden, televizyondan duyduğu kadardı diyet bilgisi de. Zaten diyeti ancak akşama kadar sürüyordu. Akşam ne oluyorsa eve geldiği an tüm kontrolünü yitiriyordu.
Bütün gün azıcık bir şeyle durabiliyordu, fakat akşam eve geldiğinde doysa bile aklı yemeklerde oluyordu.
Zayıflamak için ideal bir yöntem olduğunu söylemişti birileri, bütün gün sırada bacakları kaşınır, terledi ama yine de o poşetleri çıkartmazdı.
Kısıtlama duygusundan nefret ediyordu. Özgür olmayı o kadar çok istiyordu ki. Başta kendinden kurtulmak iistiyordu. Sanki birileri onu hiç bilmediği bir bedene hapsetmiş gibiydi.
Gerçekten okuduğu kitaplardaki gibi, düşünceleriyle bir şeyleri değiştirebilir miydi acaba?
Gerçekten istediği şeyleri kendine çekebilir miyim?
Gerçekten çok isterse mucizeler gerçek olur muydu?
Zaman ilerledikçe en azından neden, niçin sorularından nasıl sorularına geçmeyi başarmıştı. Kendisini yavaş yavaş çözdükçe tüm bu süreç onun için oyuna dönüşmeye başladı.
Ve sonra,
Sınıfta oturmuş öğrencilerinin gelmesini bekliyor. Bu salonda seminerleri dinlemek için bilet sattığı günleri, kendi geçmişini ve küçük kızı tekrar tekrar hatırladı. Hatırlamak kelimesi hafif kalıyordu, çünkü o küçük kızı sanki karşısında görüyordu. Sanki kendi geçmişi karşışında oturmuş hayran hayran ona bakıyordu.
Vakit ilerledi. Salondaki insanlar kendi aralarında konuşuyor, gürültü bir örtü gibi salonun üzerinde dalgalanıyordu. Ve sunucu sahneye çıktı. O ise en önde oturmuş, isminin anons edilmesini bekliyordu.
Sunucu konuşmasını bitirdi. 'Ve şimdi sahneye YASEMİN SOYSAL'ı çağırıyorum.' dedi.
Geçmiş onu bugüne getirmek için vardı. Acılara, kendisini çaresiz hissettiği o anlara rağmen! Çünkü anlamıştı artık, hiçbir şey başuna yaşamamıştı....
Yasemin Soysal ın diğer tanıttığım kitaplarım. RUHUNU DİNLE, BEDENİNİ DOYUR...
TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ
TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ-2
YAĞMURUN DÜNYASI: FACEBOOK
Okul sırasında oturmuş, zilin çalmasını bekliyordu. Sadece kızlarla dolu bir lisede şamatanın orta yerindeydi. Onlardan biri değildi, diğerleri de zaten böyle birini kendilerinden görmüyordu. Koca sınıfta sadece iki arkadaşı vardı. Tenefüsler başkaları için eğlenceliydi geçerken onun için diyet bisküvisini ve elmasını yemek için fırsattı sadece karnını doyurmak için yemiyordu, çünkü karnı bir türlü doymuyordu zaten. Sanki doymanın ne demek olduğunu bilmiyordu.
Koşuşu bittikten sonra eve gelir, kendine bir tepsi hazırlandı. Yemeği mutfakta yemek yerine salonda televizyon karşısında yemeği tercih ederdi.
Annesi bu durumuna kızardı. Gündüzleri evde özgürdü, buzdolabının kapağını istediği zaman açıp kapatır. İstedği kadar yemek yiyebilirdi. Ama akşam olduğunda eve annesi gelir ve sürekli 'Çekil artık şu dolabın başından!' derdi.
Tok olduğunu biliyor ama yine de sürekli bir şeyler atıştırmak istiyordu.
Bu yüzden geceleri gündüzleri olduğu kadar rahat değildi.
Saçları kısaydı, sorun saçlarının sadece kısa olması değil, kesiminin de erkek gibi olmasıydı.
Artık yemekler çok daha lezzetli geliyordu. Sokaktaki tüm bu gereksiz kargaşadan sonra tek istediği, serin evinde tepsiyi önüne çekip lezzet yolculuğuna çıkmaktı. Yedikçe daha çok nefret ediyor, nefret ettikçe de daha da çok yemek istiyordu. Birkaç kere de kusmayı denemişti. Çünkü böyle yemeye devam ederse gerçekten şişmanlayacaktı.
Teyzesi sürekli 'Büyüdüğünde kapılardan geçemeyeceksin' diyordu.
Tüm bu süreç onu iyice asosyalleştirmişti. Bir dönem sonra artık otobüste birine saati bile soramaz hale gelmişti.
İnsanlardan ürkek bir hali vardı. Erkekler onun için uzak durulması gereken varlıklardı.
Geceleri koşmaya başladı. En iyi çözüm buydu. Oturdukları evin yanında uzun bir yokuş vardı. Okul ve ev arasında da bir sürü merdivenleri olan sokaklar. Okuldan sonra o merdivenleri koşarak çıkıyor, geceleri de yokuşu tırmanıyordu.
Her seferinde vazgeçmek istedi ama gözyaşları içinde yokuşlarda bacaklarının yandığını hissede hissede devam etti. Kendini ne kadar çok zorlarsa o kadar kolay zayıflatacağını düşünüyordu. Çünkü hep böyle duydu, böyle bildi. Canı bacaklarından daha çok yanıyordu. Çünkü koşarken, hayallerini düşünüyor, bacağındaki ağrıya odaklanıyor, sonra bir de kendine bakıyordu. Döktüğü terden çok döktüğü gözyaşları yüzünü ıslatıyordu.
Daha zarif ve ince görünmek yerine gittikçe daha kalın ve geniş görünüyordu. Durum böyle olunca daha sert sporlar yapmaya başladı.
Kimse ona kaslarının şiştiğini söylemedi, sert sporlar yapınca bedendeki kas kütlesinin artacağından haberi bile yoktu. Spor yaptıkça iştahı daha çok artıyor, İştahı arttıkça daha çok yiyor, yediğini eritmek için daha çok spor yapıyordu. Ama gün geçtikçe aynadaki görüntüsünden daha çok nefret ediyor ve kendinden intikam alırcasına daha çok yemek yiyordu. Sanki yemek yiyerek kendisine saldırıyordu.
Lise zorbela bitmişti. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Hangi bölüme girinceğine dair bir fikri yoktu. Ama hangi bölüm olursa olsun psikolojiyle ilgili bir şeyler yapmak istiyordu. Yaşadığı tüm bu süreçte tek kurtarıcısı kitapardı. Annesi sürekli kişisel gelişim kitapları getiriyordu eve. Orada başka bir dünya buluyordu kendine.
Yaşıtları erkeklerle flört ederken o erkeklerle yan yana gelmek bile istemiyordu.
Arasının en iyi olduğu şey yemkelerdi, onlarla da hasretti. Diyete başlamıştı! Diyet maceraları diğer maceralarına renk katmıştı.
Gazeteden, televizyondan duyduğu kadardı diyet bilgisi de. Zaten diyeti ancak akşama kadar sürüyordu. Akşam ne oluyorsa eve geldiği an tüm kontrolünü yitiriyordu.
Bütün gün azıcık bir şeyle durabiliyordu, fakat akşam eve geldiğinde doysa bile aklı yemeklerde oluyordu.
Zayıflamak için ideal bir yöntem olduğunu söylemişti birileri, bütün gün sırada bacakları kaşınır, terledi ama yine de o poşetleri çıkartmazdı.
Kısıtlama duygusundan nefret ediyordu. Özgür olmayı o kadar çok istiyordu ki. Başta kendinden kurtulmak iistiyordu. Sanki birileri onu hiç bilmediği bir bedene hapsetmiş gibiydi.
Gerçekten okuduğu kitaplardaki gibi, düşünceleriyle bir şeyleri değiştirebilir miydi acaba?
Gerçekten istediği şeyleri kendine çekebilir miyim?
Gerçekten çok isterse mucizeler gerçek olur muydu?
Zaman ilerledikçe en azından neden, niçin sorularından nasıl sorularına geçmeyi başarmıştı. Kendisini yavaş yavaş çözdükçe tüm bu süreç onun için oyuna dönüşmeye başladı.
Ve sonra,
Sınıfta oturmuş öğrencilerinin gelmesini bekliyor. Bu salonda seminerleri dinlemek için bilet sattığı günleri, kendi geçmişini ve küçük kızı tekrar tekrar hatırladı. Hatırlamak kelimesi hafif kalıyordu, çünkü o küçük kızı sanki karşısında görüyordu. Sanki kendi geçmişi karşışında oturmuş hayran hayran ona bakıyordu.
Vakit ilerledi. Salondaki insanlar kendi aralarında konuşuyor, gürültü bir örtü gibi salonun üzerinde dalgalanıyordu. Ve sunucu sahneye çıktı. O ise en önde oturmuş, isminin anons edilmesini bekliyordu.
Sunucu konuşmasını bitirdi. 'Ve şimdi sahneye YASEMİN SOYSAL'ı çağırıyorum.' dedi.
Geçmiş onu bugüne getirmek için vardı. Acılara, kendisini çaresiz hissettiği o anlara rağmen! Çünkü anlamıştı artık, hiçbir şey başuna yaşamamıştı....
Yasemin Soysal ın diğer tanıttığım kitaplarım. RUHUNU DİNLE, BEDENİNİ DOYUR...
TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ
TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ-2
YAĞMURUN DÜNYASI: FACEBOOK
Final cümlesi süper..
YanıtlaSil"Geçmiş onu bugüne getirmek için vardı. Acılara, kendisini çaresiz hissettiği o anlara rağmen! Çünkü anlamıştı artık, hiçbir şey başuna yaşamamıştı...."
güzelmişşşş
YanıtlaSilteşekkürler...
Silsüper bayıldım paylaştığın için teşekkürler.
YanıtlaSilben teşekkür ederim güzel yorumunuz için...
Silyaşadıklarımız bizi olgunlaştırıyor
YanıtlaSil