27.03.2014

Amerika’da Doğum Bebeğinize Neler Sunar?


Amerika bebek bekleyen ailelerin gözde ülkesi artık. Özellikle son 5-6 yıldır Amerika doğum için aileler tarafından oldukça tercih ediliyor. Bu alanda hizmet sunan Yeni Bir Hayat yurtdışı sağlık merkezinin www.yenibirhayat.com.tr adresinde bulunan websitesi Amerika’da doğum yapmanın bebeğe sağladığı avantajlar hakkında eşsiz bilgiler sunuyor. Listenin en başında gelen hepimizin bildiği Amerikan vatandaşlığı. Böylece ileride vizesiz seyahat, Amerika’da yaşama ve çalışma imkanları elde ediliyor. Amerika ve Türkiye arasında çifte vatandaşlık anlaşması bulunduğu için Amerika’da dünyaya gelen bebekler aynı zaman Türk vatandaşı da oluyorlar.



Eğitim ise ikinci önemli avantaj. Yurtdışı eğitim elbette birçoğumuzun çocuklarımıza sunmak istedikleri bir ayrıcalık. Maddi imkanı iyi olan aileler çocuklarını lise veya üniversite döneminde yurtdışına gönderiyorlar. Bunun iş hayatında sağladığı imkanlar elbette tartışılmaz. Amerika’da temel eğitim devlet tarafından sunuluyor ve ücretsiz olarak tüm Amerikan vatandaşları bu haktan yararlanabiliyorlar. Yani Amerika’da doğum yapan bir aile çocuklarını lise eğitimi için Amerika’ya göndermek isterlerse bunu ücretsiz olarak yapabiliyorlar. Amerikan vatandaşı olmayan öğrenciler için yıllık lise ücretleri ortalama $20,000 ve üzerinde tutuyor.

Amerika’da üniversite eğitimi devlet üniversitelerin de Amerikalı öğrencilere indirimli olarak sunuluyor. UCLA ve Texas Üniversitesi gibi çok iyi eyalet üniversiteleri Amerikalı öğrencilere burs imkanı da sağlıyorlar. Örneğin UCLA’de yabancı bir öğrenci bir yıllık üniversite eğitimi için ortalama $40,000 öderken, Amerikalı bir öğrenci aynı eğitimi $10,000 civarında bir ücret ödeyerek yapabiliyor. Burs aldığı takdirde ise hiçbir ücret ödemek zorunda kalmıyor.

Amerika yurtdışı dil okulları için tercih edilen ülkelerinde en başında yer almakta. Ülkenin hemen hemen her eyaletinde bir dil okulu bulunuyor. Özellikle New York, California, Florida İngilizce öğrenmek isteyen yabancı öğrencilerin gözde mekanları. Özel dil kurslarında eğitim gerek Amerikalı, gerekse yabancı öğrencilere ücretli. Ancak eyalet okullarında Amerikalı öğrenciler ücretsiz olarak dil eğitimi alabiliyorlar. Yaz kampları çocuğunuzun İngilizcesini geliştirmesi için ideal bir seçenek.


Yeni Bir Hayat Genel Müdürü Şevki Akaydın ailelerin özellikle eğitim alanında sunulan imkanlardan dolayı Amerika’yı doğum için tercih ettiğini belirtiyor. Birçok aile karar verirken bebeklerinin üniversite eğitimini bile planlıyorlar. Böylece Amerika’ya doğum için gittiklerinde yaptıkları masrafları da uzun vade de geri alacaklarından emin olarak karar veriyorlar. 

23.03.2014

BEKÇİ


'Çok kıymetli mallar taşıyan bir kervanın bekçisi, geceleyin malları beklemek yerine yattı, uyudu. Aldığı malları da toprağa gömdü.
Gündüz oldu. Kervandakiler uyandılar. Bir baktılar ki mal, eşya, gümüş, develer... neleri varsa hepsi gece çalınmış.

Bekçiye: 
'Ey kervanbaşı' dediler, 'Eşyalarımıza ne oldu? Pılımız pırtımız nereye gitti?'

Bekçi:

'Hiç beklenmedik zamanda, gecenin bir yarısı, yüzleri örtülü hırsızlar geldiler. Gözümün önünde ne var ne yoksa hepsini alıp hızla buradan uzaklaştılar.'

Kervanda bulunanlar bekçiye çıkıştılar:

'Ey zayıf, zavallı adam, hırsızlar eşyayı toplarken sen ne yapıyordun? Sen necisin? İşin bekçilik değil mi?'

Bekçi dedi ki: 

'Haklısınız, ama ben, bir kişi idim. Onlarsa silahlı, gösterişli, cesur bir sürü babayiğitti.'

Kervanda bulunanlar, 

'Peki' dediler, 'mademki senin hırsızlarla başa çıkmaya ümidin yoktu, ne diye bağırıp bizi uyandırmadın? Bak biz de bir sürü kişiyiz.'

Bekçi,

'Bağıracağım sırada bıçak gösterdiler, kılıç çektiler; eğer susmazsam hiç acımadan şimdş seni öldürürüz dediler. Çok korktum, bağıramadım. Şimdi nasılsa onlar yok, bağırıp çağırıp feryat edeyim. O zaman korkudan nefes bile alamıyordum, fakat şimdi istediğiniz kadar bağırayım' diye cevap verdi.

Oysa hırsız, bütün malları alıp gittikten sonra bağırıp çağırmanın kime ne faydası var.'

Hz. Mevlana bu hikayenin sonunda der ki:

'Şeytan seni günaha sürükledikten, aziz ömrünü yok ettikten sonra EÜZÜ çekmenin de bir tadı tuzu yoktur, Fatiha okumanın da. '

Aşk bir davaya benzer kitabından...




KENDİNİZE SÖZ VERİN..


OPTİMİST ÖĞRETİSİ

O kadar güçlü olacaksınız ki, kimse aklınızın huzurunu bozamayacak.

Karşılaştığınız herkese sağlıktan, mutluluktan ve başarıdan bahsedeceksiniz.

Tüm arkadaşlarınıza içlerinde bir şeyler olduğunu hissettireceksiniz.

Her şeyin güneşli tarafına bakacaksınız ve iyimserliğinizin gerçeğe dönüşmesini sağlayacaksınız.

Sadece en iyisini düşünecek, sadece en iyisi için çalışacaksınız ve sadece en iyisini bekleyeceksiniz.

Başkalarının başarısına karşı sanki kendi başarınızmış gibi hevesli olacaksınız.

Geçmişin hatalarını unutacaksınız ve geleceğin daha büyük başarıları için çalışmaya devam edeceksiniz.

Yüzünüzde her zaman bir neşeli bir ifade olacak ve karşılaştığınız her canlıya bir gülümseme vereceksiniz.

Kendi gelişiminize o kadar çok zaman ayıracaksınız ki başkalarını eleştirmeye vakit bulamayacaksınız.

Endişelenmek için fazla büyük, öfkelenmek için fazla asil, korkmak için fazla güçlü ve acının varlığına izin vermek için fazla mutlu olacaksınız.

Kendiniz hakkında iyi düşüneceksiniz ve bu gerçeği dünyaya yüksek sesle değil müthiş eylemlerle ilan edeceksiniz.

İçinizdeki en iyi olana sadık kaldığınız sürece tüm dünyanın yanınızda olacağı inancıyla yaşayacaksınız.

not: 'Optimist Öğretisi' ilk kez 1912 yılında Christian D. Larson'un Your Forces and How to Use Them adlı kitabında yayınlandı. Bugün, kısaltılmış bir versiyonu dünyada pozitif bir farklılık yapmayı hedefleyen dünya çapında bir grup olan Optimist International tarafından kullanılmaktadır.

The Key kitabından alınmıştır.

21.03.2014

KİŞİSEL BİLGİLERİNİZİ KORUMA ALTINA ALIN




LINE’da kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor!

Whatsapp’ın Facebook’a satılmasıyla birlikte kişisel bilgilerinin güvenliğinden endişe eden birçok kullanıcı alternatif uygulamalara yönelmeye başladı. Bu uygulamalar arasında öne çıkanlardan birisi de LINE. Uygulamada kullanıcı bilgi ve görüşmeleri 3G, 4G ve Wi-Fi dahil tüm ağlarda şifreleniyor.   LINE’ın iç denetim yönetimi alanında üç uluslararası sertifikaya (SOC2, SOC3 ve SysTrust) sahip olan ilk mobil mesajlaşma uygulaması olması da güvenlik standartlarına verdikleri önemin bir kanıtı niteliğinde.

Telefon Numaranızı Gizli Tutun

LINE’da kendinize özel bir ID belirleyerek telefon numaranızı kimselere vermeden iletişim kurabilirsiniz. Sizi LINE ID’nizi kullanarak ekleyen kişiler telefon numaranızı göremezler. LINE ID’nizi belirlemek için Diğer/Daha Fazlası > Ayarlar > Profil menüsünü kullanabilirsiniz.

Telefon numaranıza sahip kişilerin LINE arkadaşları listesine otomatik olarak eklenmek istemiyorsanız “Başkalarının Eklemesine İzin Ver” seçeneğini kapatabilirsiniz. Böylece sizi sadece LINE ID’nizi paylaştığınız kişiler ekleyebilir.



Tanımadığınız Kişilerin Sizi Rahatsız Etmesine Engel Olun

Anlık mesajlaşma uygulamaları kullananların korkulu rüyalarından birisi de yanlışlıkla alakasız bir mesajlaşma grubuna eklenmektir. LINE’da tanımadığınız kişilerin bulunduğu bir grup sohbetine davet edildiğinizde grupta bulunan kişiler telefon numaranızı göremiyor.

Tanımadığınız bir kişi size mesaj attığında LINE otomatik olarak  “Ekle”, “Engelle” ve “Şikâyet et” seçeneklerini sunuyor. Eğer size mesaj gönderen kişiyi tanımıyorsanız kolayca engelleyebiliyorsunuz.



Telefonunuz Yanınızda Olmasa Da Mesajlarınızı Koruyun

Yazışmalarınızı meraklı gözlerden korumak için LINE’a şifre koyabiliyorsunuz. Diğer/Daha fazlası > Ayarlar > Gizlilik ayarlarından “Şifre Kilidi”ni kullanarak LINE’ın her açılışta şifre sormasını sağlayabiliyorsunuz.



Ayrıca “Sohbet Odası Ayarları”ndan tüm sohbet geçmişinizi ve sohbetler içerisinde paylaştığınız tüm dosyaları tamamen silebiliyorsunuz.

Bir arkadaşınız LINE’dan size mesaj yazdığında bildirimin ekranda mesaj okunacak şekilde belirip belirmemesi ile ilgili ayarlarınızı da istediğiniz gibi düzenleyebiliyorsunuz. Bildirim ayarlarında yer alan “Önizleme göster” seçeneğini kapattığınızda, yeni bir mesaj geldiğinde ekranda gelen mesaj yerine “Bir mesajınız var!” yazısı görünüyor.



Paylaşımlarınızı Gizleyin

LINE’ı rakiplerinden ayıran bir diğer özelliği de ileti, fotoğraf, video, bağlantı gibi paylaşımların yapılabildiği, sosyal medya yapısına sahip Timeline ve Home özellikleri. LINE’daki Timeline ve Home hareketlerinizi yalnızca arkadaşlarınız görebiliyor. Ancak burada da iletilerinizin kimler tarafından görüntülenebileceğini belirleyebiliyorsunuz.

Timeline’ınızda paylaşmak istediğiniz iletinizi hazırlarken alt menünün en sağında bulunan “Kişiler” sembolüne tıklayarak iletinizin gizlilik ayarlarını yapabilirsiniz.



Nerede, Ne Zaman İsterseniz Güvenle Konuşun, Mesajlaşın!

LINE'ı tüm akıllı telefonlarda (iPhone, Android, Windows Phone, Blackberry, Nokia), tabletlerde ve hatta bilgisayarınızda bile kullanabilirsiniz.

Kullandığınız cihaza uygun LINE indirmek için: http://line.me/tr/download
Bir boomads advertorial içeriğidir.

EVLİLİK PSİKOLOJİSİ


Evlenecekler ve evliliğe hazırlananlar için okunması şart olan bir kitaptır. Evlilik, kitabın da üzerinde yazdığı gibi öncesi ve sonrası ile anlatılmıştır.

Nişanlı olduğunuz dönemden evliliğe giden süreci, evlendikten sonra yaşanan sıkıntıları ve en son noktaya gelindiğinde de boşanmanın size neler getirdiğini anlatıyor.

Evliliği kısaca özetlemiş yazar; İki kişinin birbirine bakması değil, aynı yöne bakmasıdır diyor.

Evlilik öncesi nişanlı olduğumuz dönemde birbirimizi sağlıklı tanıyabilmek için sevgiyi ikinci, aklı ve mantığı birinci plana almamız gerektiğinden bahsedilmiştir.

Sevginin evlilik için yadsınamaz önemi düşünüldüğünde, eşlerin birbirinin sevgi dilini bilmesi çok önemlidir. Eşinizin olaylar karşısında gösterdiği davranışları analiz ederek onun sevgi dilinin ne olduğunu anlayabilirsiniz.

Evlenmeden önce ya da nişanlılık döneminde kişilerin birbirini en azından on cümleyle tarif edebilecek kadar tanıması ya da bilgi sahibi olması, ortak alanların tespit edilmesi ve uyum için önemlidir.

Evlilikte ‘altın orta nokta’ dediğimiz bir kural vardır. Her iki taraf da alışkanlıklarından taviz vererek birer adım atıp orta noktada buluşursa, kültürel farklılıklar evliliği pek fazla etkilemez.

Evliliği yanan bir ateşe benzetebiliriz. Ateşin devamlı yanması için sürekli beslenmesi gerekir, tıpkı bunun gibi evliliğin sağlıklı yürüyebilmesi için de daima beslenmesi, yatırım yapılması icap eder.

Bir kötülük yaptığın zaman hemen arkasından iyilik yap. Kötülüğü gidermenin en güzel yolu budur’ anlayışından hareketle yapılacak iyilikler, kıskanç eşin kendisindeki hataları fark etmesini sağlayacaktır.

Eşler arasında ortak değerler ne kadar fazla olursa, paylaşımda o kadar sağlıklı olur.
Eşler ‘Ne yaparsam sevgiyi arttırırım?’ sorusunun cevabını ne kadar çok düşünülürse pişmanlıktan o kadar uzaklaşır, evliliği yoluna sokmaya yaklaşırlar.

Boşanma, bir sürecin sonunda gelinen noktadır. Bu süreçte ilişkiyi olumsuz yönde etkileyen unsurlar birikir ve bardağı taşıran son damla boşanmanın nedeni olarak karşımıza çıkar.
Emek verilmeyen bir evlilik, tıpkı bakımı yapılmamış bir bahçenin yabani otların istilasına uğraması gibi her geçen gün güzelliğini kaybeder ve sonunda kurur.


Geleneksel yapıya sahip ailelerin kız çocukları ‘İdareci ol, aman alttan al, fedakar ol, kızlar fedakar olur’  tavsiyeleriyle yetiştirilirler. Bu mesajları alan genç kız da evlendiği zaman ezilir ve ruhsal sarsıntı yaşar.

Gibi bir çok konunun yer aldığı ‘Evlilik Psikolojisi’ çok yararlı bir kitaptır.

Konu başlıkları;

Yaygın İletişim Hataları
Evlilikte Zor Anlar
Gelin – Kayınvalide ilişkileri
Aile Terapisi
Ailede Yeni Bir Dönem; Hamilelik ve Çocuk Sahibi Olmak
Eşler Arası İletişim,
Sevgi Dili,
Evlilikten Beklentiler…..



17.03.2014

MUSA ALEYHİSSELAM DAN KISSA-1


Musa Aleyhisselam'ın ümmeti, 
'Ya Musa! Rabb'imizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız.'


dediklerinde Musa Aleyhisselam, onları azarladı.

'Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekandan münezzehtir.'

Diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tembihledi.
Fakat Musa Kelimullah Tur-i Sina'ya çıkıp, bazı münasahatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:

'Ya Musa, neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?'

Musa Aleyhisselam:

'Ya Rabbi, böyle daveti size gelin söylemekten haya ederim. Nasıl olur, zat-ı uluhiyetiniz onların söylediklerinden beridir' dedi.

Allah:

'Söyle kullarıma, onların davetine cuma akşamı geleceğim' buyurdu.

Musa Aleyhisselam gelip kavmini durumdan haberdar etti; hazırlığa başladı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırladı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali ne bir padişah ne bir ulu kişiydi. Kainatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamladıktan sonra, akşamüstü uzak yollardan geldiği belli, yorgun argın, üstü başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip:

'Ya Musa! Uzak yollardan geldim, açım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım' dedi.

Hz. Musa (A.s.):

'Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah gelecek' dedi.

Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir hala gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, hala gelen giden yoktu. Neyse, ümidi kestiler. Hz. Musa (A.S.) taaccüp içindeydi.

Ertesi gün Tur-i Sina'ya gidip:


'Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim, 'Ya sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı' diyorlar' dediğinde, kendisine şöyle hitap olundu:

'Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.'

Bunun üzerine Hazreti Musa Kelimullah:

'Ya Rabbi, bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, ALLAH değildi, Bu nasıl olur?' dediğinde Cenab-ı Allah:

'İşte ben o kulumla beraberdim. Onu doyursaydınız, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz' buyurdu.

Allah de ötesini bırak kitabından...

PEYGAMBER EFENDİMİZDEN KISSALAR-2


Bir keresinde şeytan Hz. Ali (R.A.)' ye dedi ki:

'Madem bu kadar Rabb'ine tevekkülle bağlısın hadi bakalım şu köprüden atla da seni kurtarsın Allah'ın'

Hz. Ali (R.A.) durdu ve şeytanı o helak edici o muhteşem sözünü yüreğinden döküverdi:

'Ey İblis! Kul Rabb'ini imtihan etmez!'

Hz. Ömer der ki:

'Ben duamın kabulüyle ilgilenmem ki. İçimde, ruhumda, yüreğimde dua isteği var mı ona bakarım.'

Sevgili Peygamber'imiz yakın dostu Hz. Ebubekir'le Medine'nin sıcak bir günü oturmaktadırlar. Biraz sonra içeriye bir adam girer. Etrafına baktıktan sonra Hz. Ebubekir'in yanına oturur ve hemen çirkin sözlerle Hz. Ebubekir'e saldırmaya başlar. Hakaret eder, onu küçümsemeye çalışır, ona tacizde bulunur. Hz. Ebubekir sabırla dinler. Olaya şahit olan Hz. Peygamber bu saygısız insanın haddini aşan çirkin sözlerinden rahatsız olsa da bir an için susar.

Adam nerede olduğunun, kimin huzurunda bulunduğunun farkında değilmiş gibi devam eder. Bu anlamaz adamın çirkin sözlerinden hayli rahatsız olmaya başlayan Hz. Ebubekir dayanamaz ve cevap vermeye başlar.

Hz. Ebubekir sınırını aşmadan, bu terbiye sınırını aşanın terbiyesini vermeye çabalamaktadır aslında. Hz. Ebubekir daha fazla susarsa Hz. Peygamber'in rahatsız olacağını varsaymıştır.

Hz. Ebubekir'in cevap vermesi üzerine Peygamber'imiz ayağa kalkar ve orayı terk eder. Hz. Peygamber'in uzaklaştığını gören Hz. Ebubekir telaşlanır ve Peygamber'imizin arkasından koşar. Diğer yandan da heyecan ve korku içinde söylenmeye başlar.

'Ey Allah'ın elçisi, sizi rahatsız edecek bir şey mi yaptım? Yanlış bir şey yaptıysam Allah'tan af dilerim.'

Hz. Peygamber döner ve çok sevdiği dostuna şöyle buyurur:

'Ebubekir! Adam sana hakaret edip sataşmaya başladığında sen sustun, o esnada Yüce Allah'ın görevlendirdiği bir melek senin adına o adama cevap veriyor, sana da dua ediyordu. Sen sustukça melek seni savunuyor., adama karşılık veriyordu. Ne zaman ki sen de cevap vermeye başladın, işte o anda o melek orayı terk etti ve şeytan oraya girdi. Ben şeytanın bulunduğu ortamda durmam. Benim orayı terk etmemin sebebi işte budur.



'Kalbi kırık olan gönle bir melek gelir de orada yuva kurar.'

'Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan. Sen erken davran, ölmeden önce uyan.'

                                                                                   Mevlana

Allah de ötesini bırak kitabından...

KİŞİ KİŞİNİN AYNASIDIR.


Bir gün Peygamber Efendimiz (selamların en güzeli üzerine olsun) arkadaşlarıyla otururken Ebu Lehep meclise giriyor ve Efendimiz'e 'Ya Muhammed (S.A.V.), birçok yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım' diyor.

'Doğru söylüyorsun ya Ebu Lehep.'



'Herhalde dünyanın en çirkini sensin.'

'Haklısın ya Ebu Lehep' diyor Efendimiz.

Biraz sonra Hz. Ali (R.A.) (selamların en güzeli üzerine olsun) içeri giriyor ve tevafuk bu ya o da:

'Ya Muhammed (S.A.V.), bu dünyada senden güzelini göremedim.'

'Doğrusun ya ALİ.'

'Sana baktıkça içime huzur doluyor.'

'Doğrusun ya Ali' diyerek Efendimiz onu da tasdik edince meclisteki sahabe:

'Ya Resulullah, biraz önce Ebu Lehep geldi 'Ne kadar çirkinsin' dedi, 'Doğru söylüyorsun' dediniz; şimdi Ali geldi 'Ne kadar güzelsiniz' dedi, ona da 'Doğrusun' dediniz. Hikmeti nedir?' diye sorunca, Efendimiz de şöyle dedi:

'İnsan insanın aynasıdır. Kişi kensisi nasılsa, karşısında ki insanı da öyle görür.'

Daima anımsamanı isterim. Bizim işimiz kalbimizi kıranla oyalanmak değil, kırılan yeri bulmaktır. Ve kalp kırılmaz. Kırılan bir şey varsa o gurur, onur, egodur!...

Allah de ötesini bırak kitabından...

PEYGAMBER EFENDİMİZ DEN KISSALAR-1


İki cihan güneşi sevgili Peygamber'imiz anlatıyor:

'Arkadaşlar az önce yanımdan ayrılan Cebrail 'Ey Muhammed (S.A.V.)! Seni insanlığa aydınlık yolu göstermek üzere hak Peygamber olarak gönderen Allah'a and olsun ki' diye söze başlayarak bana şu ibret dolu hikayeyi nakletti:

Vakti zamanında bir mümin dünyadan el etek çekerek deniz ortasında ıssız bir adaya yerleşir. Burada insanlardan ve dünyalık işlerden uzak, ibadet etmeye koyulur. Bir süre ibadet ettikten sonra acıkmaya ve susamaya başlar. Ama nerede? Adada yalçın kayalarla, kıyıyı döven azgın acı deniz suyundan ve bir de kendinden başka bir nesne yoktur. 

Günler haftaları, haftalarda ayları kovalarken abid kişi gittikçe güç ve taakatten düşmeye başlar. Bu arada benzi solan, yüzü sararan abid ibadetlerin ardından durmadan, 'Ey Rabb'im bana yiyecek ve içecek bir şeyler ihsan et ki, ibadet etme gücümü kaybetmeyeyim' diye Allah'a yalvarıp yakarır.

Günlerden bir gün kudretine nihayet olmayan Allah yalçın kayalar arasından buz gibi soğuk, şerbet gibi tatlı bir kaynak fışkırtır ve etrafında kor gibi narlarıyla boy salmış koca bir nar ağacını dalgalandırarak O'nun bu dileğini yerine getirir.

Abid, artık bütün gün ibadet ettikten sonra kaynağın başına iner, nar ağacından tek narını koparıp yer ve abdestini alarak tekrar namaz kılmaya koyulur. Namazlarının ardından da 'Ey Rabb'im! Canımı secde ederken al, beni öldürüp de cesedimi toprak içinde çürütme, beni kıyamete kadar secde etmekten mahrum bırakma' diye dua eder. Bu böyle tam beş yüz yıl sürüp gider. Nihayet bir gün Yüce Allah dileğine uygun şekilde ruhunu telim alır.'

Bundan sonrasını Cebrail şöyle anlatıyor:

'Gerçekten biz o ıssız adaya iniş ve çıkışlarımızda gerçek Allah bağlısı mümin secdeye kapanmış, Allah'ı zikrederken gördük. Kıyamet kopup bütün insanlar dirilerek mahşer toplantısına getirdiklerinde onu yine ilahi sırlara dalmış ibadet eder bulacağız. Herkes bir bir ALLAH'ın huzuruna çıkarak hesaba çekilirken oda gelecek. Yüce Allah ona şöyle seslenecek:

'Ey Abid kulum, seni yaygın rahmetim sayesinde cennete sokuyorum,buyur gir.'

Abid şöyle cevap verecek:

'Hayır ey Rabb'im! Amelim sayesinde cennete girmeye hak kazandım.'

Allah:

'Ey melekler, kulumun işlediği ibadet ve amellerle kendisine ihsan ettiğim nimetleri bir bir karşılaştırın.'

Abidin amelleri ile Allah'ın kendisine verdiği nimetler karşılaştırılarak ölçü ve tartıya vurulacak. Bir tek gözü beş yüz yıldan ağır basacak. Geri kalan diğer nimetlere karşılık ibadet düşmeyecek.

Ardından Allah:

'Bu kulumu cehenneme atın' diye emredecek.

Abid:

'Ey Rabb'im, yanılmışım, bağışla. Yaygın rahmetin sayesinde cennete girebilirim elbette' diye haykıracak.

Allah:

'Onu buraya getiriniz.'

Abid, Allah huzuruna varacak, duracak.

Allah:
'Ey kulum, seni yoktan kim var etti?'

Abid:

'Sen Ey Rabb'im!'

Allah:

'Bu var etme olayı senin amelinle mi, yoksa benim geniş ve yaygın rahmetimle mi meydana geldi?'

Abid:

'Şüphesiz ki senin rahmetinle.'

Allah:

'Beş yüz yıl gibi uzun bir süre sana ibadet etme gücünü veren kim? Issız adada seni tatlı suyla, her gün narla besleyen kim? Ve yine secde ederken ruhunu teslim alan kim?'

Abid:

'Sensin Ey Rabb'im!'

Allah:

'İşte bütün bunlar benim geniş ve yaygın rahmetim sayesinde meydana gelmiştir. Bunları kabul ettikten sonra mesele kalmadı. Şimdi doğru cennete...'

Cebrail sonunda:

'Ya Muhammed (S.A.V.)! her şey ALLAH'ın rahmetiyledir.' der.


Allah de ötesini bırak kitabından 

ALLAH DE ÖTESİNİ BIRAK


İşin Allah' a kalmışsa olmuş bil!

                                Şems-i Tebrizi

Kitap dinle ilgili ayrıca kişisel gelişim kitaplarında anlatılan uygulamaları yani psikoloji ile dini birleştirmiş diyebilirim. Benim düşünceme göre de bir bütün psikoloji ile din. Siz katılır mısınız bilmem ama... mesela...

Her ne istiyorsan -eş,ev,araba vb.- şeytanın işi onu sana elde ettirinceye kadar arzulattırmak; sen onu elde edince ise gerçekleri göstererek aradan çekilmek; seni vicdanın, Rabb'inle baş başa bırakmaktır.

ya da...

Şimdi sana kalıcı mutluluğun formülünü veriyorum.Artık tüm formülleri bırakabilirsin. Öğrendiğin tüm teknikleri de bırak, çünkü 

'Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.'

                                     (Rad Suresi, 28. ayet)

Söylenecek çok şey varken bile sus.
Susmak boyun eğmek değil, tam aksine olgunlaşmanın ilk adımıdır.
Ve daima anımsa: 
Sen sustuğunda melekler konuşmaya başlar.

Ve kitapta anlamsız bulduğum danışanlarından sorulara yer vermiş. Sorular o kadar saçma ki anlatamam..

'Hocam ben dua ettim ama olmadı, bana yardımcı olabilir misiniz?'
'Artık sabrım kalmadı, bıktım, ne zaman benim işimi halledecek?'

gibi sorular. Belki kitabın ismini ile uyum sağlıyor olabilir ama bana göre gereksiz sorular bunlar ve saçma..

Meleklerle yaşamak kitabını paylaşmıştım blogumda bana enteresan gelmişti Uğur Koşar da düşüncesini anlatmış kesinlikle katılıyorum. Sizlerle de paylaşacağım.

Şu ayetler meleklerden yardımı açıkça anlatır, ancak kaynaktan istemediğin sürece, Allah'ı bırakıp doğrudan meleklere çağrı yaptığın sürece şeytanın en yakın dostu olacağını bilmeni isterim!

'Hatırlayın ki, siz Rabb'inizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melekle size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı. Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir.' (Enfal Suresi, 9. ve 10. ayetler)

Peygamber Efendimiz bir adamın, 

'Allah'ım senden sabır isterim' dediğini duydu ve  'Sen Allah'tan bela (sıkıntı) istemiş oldun. Ondan afiyet dile buyurdu.' (Tirmizi, Daavat,94)

Okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap iyi okumalar...



5.03.2014

YURTDIŞI DİL OKULLARI



İngilizce bilmek artık gerek iş yaşamında gerekse sosyal hayatta gereklilik halini almış durumdadır. İngiltere yurtdışı dil okulları denildiğinde ilk akla gelen ülkedir.  İngilizcenin ana vatanı olmasından dolayı binlerce öğrenci her yıl başta Londra olmak üzere bu ülkenin yolunu tutmaktadır. Dil eğitimi İngiltere’nin belki de en önemli hizmet sektörlerinden birisidir.

Bundan dolayı İngiltere dil okulları arasında hem kalite, hem de maliyetler arasında ciddi bir rekabet bulunmaktadır. İngiltere’de hemen hemen herkesin bütçesine uygun bir dil okulu bulmak mümkündür. Özellikle kuzey bölgelerine İskoçya’ya doğru çıktığınızda okulların ücretlerinde ve konaklama maliyetlerinde önemli düşüşler olmaktadır. Ayrıca gideceğiniz ve okul ve sınıfta Türk öğrencilerin sayısında da bir azalma olacaktır.

Yeni Bir Hayat yurtdışı eğitim danışmanlığı www.yenibirhayat.com.tr sitesinde İngiltere dil eğitimi için özellikle Londra, Bournemouth, Brighton, Edinbrough, Manchester gibi şehirler özellikle daha çok tercih ediliyor. Ancak bu şehirlerin dışında da daha küçük kasabalarda dil okulları bulunuyor. İngiltere’de dil okulu seçerken en çok dikkat etmeniz gereken husus okulun British Council onaylı olması. Bu öğrenci vizesi al

manız için mutlaka gerekli bir şart. İngiltere Elçiliği British Council onaylı olmayan okullara kayıt yaptırdığınızda sizin vize başvurunuzu red ediyor.

Aile yanında konaklama öğrenciler tarafından en çok rağbet gören seçenek. Zira İngiliz bir ailenin yanında kalarak hem İngiliz kültürünü tanıma, hem de İngilizce pratik yapma imkanını elde ediyorsunuz. Ayrıca aileler sabah kahvaltısı ve akşam yemeğini de sizin için hazırlıyorlar.

İngilizce dil eğitimi için tercih edilen ve son yıllarda özellikle çok ismi duyulan bir diğer ülke ise Malta. Akdeniz’de yer alan ve genel de turizmle adını duyuran bu ada artık dil eğitimi alanında da söz sahibi. Malta dil okulları eğitim kalitesi olarak İngiltere’deki kurumlarla aynı düzeydeler. Üstelik okul ücretleri de çok daha ekonomik. Genel olarak İngiltere’ye göre en az %25 civarında bir tasarruf imkanınız bulunuyor. Malta’nın İngiltere’ye göre bir diğer avantajı da vize almanın çok daha kolay olması. Shengen vizesi alara bu ülkeye gidiyorsunuz. Eğer İngiltere için vize almakta zorlanıyorsanız Malta iyi bir alternatif olacaktır.


Malta’nın resmi dili de İngilizce. Dolayısıyla okul dışında da İngilizcenizi pratik yapma ve geliştirme imkanınız var. Okullar dilerseniz aile yanında dilerseniz yurtlarda konaklama seçenekleri sunuyorlar. Yurtta konaklama da isterseniz odanızı sizin gibi dil eğitimi için Malta’ya gelmiş bir başka öğrenci ile de paylaşabiliyorsunuz. Tüm yurtlarda ortak kullanıma açık olan bir de mutfak bulunuyor. Özellikle genç yaş grubunda öğrencilerin en büyük tercihi yurt konaklaması. Tatil beldesi olmasından dolayı Malta size hem İngilizce eğitimi, hem de tatili bir arada sunuyor.  

2.03.2014

ALIŞKANLIKLARIN GÜCÜ


'Neredeyse dört yıl oldu.' dedi Lisa. 'O zamandan beri otuz kilo verdim ve bir maraton koştum.' Ayrıca yüksek lisans yapmaya başlamış ve bir ev satın almıştı. Hareketli bir dönem olmuştu kısacası. 

Odadaki bilim adamları arasında nörologlar, psikologlar, genetikçiler bir de sosyologlar vardı. Lisa'nın yanı sıra, sigara tiryakiliği , kronik oburluk, alkolizm, alışveriş hastalığı ve diğer zararlı alışkanlıklardan kurtulmayı başarmış iki düzineden fazla insanı, son üç yıldır Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri'nin finansmanıyla didik didik araştırmışlardır. Tüm araştırma katılımcıların ortak bir özelliği vardı:

Hayatlarını oldukça kısa zaman dilimleri içinde yeniden inşa etmişlerdi.

Araştırmacılar bunun nasıl mümkün olduğuna anlamak için katılımcıların hayati fonksiyonlarını ölçmüş, günlük rutinlerini izleyebilmek için evlerine kameralar yerleştirmiş, DNA dizilimlerini incelemiş ve gerçek zamanda kafataslarının içine bakmalarını mümkün kılan teknolojiler sayesinde, sigara dumanı ve ziyafet sofraları gibi ayartıcı etkilere maruz bırakıldıkları zaman beyinlerinden geçen kan akımını ve elektrik sinyallerini gözlemlemişlerdi. Araştırmacıların amacı, alışkanlıkların nörolojik düzeyde nasıl işlediğini ve onları değiştirmek için ne yapmak gerektiğini bulmaktı.

'Bu hikayeyi onlarca defa anlatmış olduğunun farkındayım,' dedi doktor, Lisa'ya, 'ama meslektaşlarımdan bazıları hikayeni senin değil, başkalarının ağzından dinlediler. Rica etsem sigarayı nasıl bıraktığını bize bir kez daha anlatır mısın?'

'Tabii' dedi Lisa. 'Her şey Kahire'de başladı.' Kahire tatiline çıkması ani bir kararla olmuştu. Bu kararı vermesinden birkaç ay önce kocası onu terk etmek istediğini, çünkü başka bir kadına aşık olduğunu açıklamıştı. Lisa'nın ihaneti sindirmesi ve kocasından ciddi ciddi boşanacak olduğu gerçeğini idrak etmesi biraz zaman almıştı. Bir müddet yas tutmuş, sonra bir süre takıntılı bir şekilde kocasını gözetlemiş, onun yeni kız arkadaşını sokaklarda takip etmiş, gece yarısı telefon edip konuşmadan kapatmıştı. Derken bir gece Lisa sarhoş bir halde kızın evine gitmiş, kapısını yumruklayıp çığlık çığlığa bağırarak apartmanı yakacağını söylemişti.

'Hayat pek yolunda gitmiyordu benim için' dedi Lisa.

'Pramitleri görmeyi hep istemiştim, kredi kartlarım da limitlerini doldurmamıştı henüz, ben de kalkıp...'

Kahire'deki ilk sabahında Lisa, yakınlardaki bir camiden gelen ezan sesiyle şafak vakti uyandı. Otel odasının içi zifiri karanlıktı. Jetlag etkisini henüz üstünden atamamıştı. El yordamıyla sigarasına uzandı.

Zihni öyle bulanıktı ki, sigarasını yakacağına bir tükenmezkalemi yakmaya çalıştığını, yanan plastiğin kokusunu alana kadar anlayamadı. Son dört saatini ağlayarak, patlayana kadar yemek yiyerek, gözünü uyku tutmayarak, kendini hem küçük düşmüş, hem çaresiz, hem bulanımda, hem de kızgın hissederek geçirmişti. Yarattığı yerde gözyaşlarına boğuldu. 'İçimi büyük bir hüzün kaplamıştı.' dedi.

'Hayatım boyunca istemiş olduğum her şey paramparça olmuş gibiydi. Sigaramı bile doğru dürüst içemiyordum.

'Derken, eski kocamı, döndüğümde yeni bir iş bulmamın ne kadar zor olacağını, o yeni işten nasıl nefret edeceğimi, kendimi her zaman ne kadar sağlıksız hissettiğimi düşünmeye başladım. Yataktan kalkarken bir su sürahisine çarpıp yere devirdim. Sürahi kırılıp tuzla buz oldu. Bunun üzerine ağlaması daha da şiddetlendi. Başka çarem yoktu: 

'Hayatımda bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu, kontrol edebileceğim tek bir şey olsun bulmam gerekiyordu.'

Banyo yapıp otelden ayrıldı. Bir taksinin içinde Kahire'nin aşınmış caddelerinden geçip Sfenk's ve Gize pramitlerine giden toprak yollarda ve etraftaki engin çölde ilerlerken, kendine acınası da bir anlığına yok oldu. Hayatta bir amaca ihtiyacı olduğunu düşündü. Ulaşmak için çaba harcayacağı bir şeye.

Taksinin içinde otururken, bir gün Mısır'a tekrar gelip çölde yolculuk etmeye karar verdi.

Lisa bunun çılgınca bir fikir olduğunun farkındaydı. Formsuzdu, kiloluydu, bankada parası yoktu. Bakmakta olduğu çölün adını da, öyle bir yolculuğu olup olmadığını bilmiyordu. Ama bunların hiçbir öncemi yoktu. 

Odaklanacak bir şeye ihtiyacı vardı.

Lisa hazırlanmak için kendine bir yıl süre tanımaya karar verdi. Böyle bir keşif gezisinden  sağ çıkabilmek için bazı fedakarlıklarda bulunması gerekeceğini de çok iyi biliyordu.

Öncelikle sigarayı bırakması gerekiyordu.

On bir ay sonra nihayet başka altı kişiyle birlikte klimalı ve motorize bir tura katılarak çölde ilerlemeye koyulduğunda, karavan o kadar fazla miktarda su, yiyecek, çadır, harita, küresel konumlandırma sistemi ve alıcı-verici radyo cihazıyla doluydu ki, bagaja bir karton da sigara atmak büyük problem olmazdı.

Ama taksinin içindeyken Lisa bunu bilmiyordu. Labaratuvardaki bilim insanları da yolculuğun detayları ile ilgilenmemişlerdi. Onların da yeni anlamaya başladığı sebeplerden ötürü, o gün Kahire de Lisa nın algısında oluşan o küçük değişim, yani amacına ulaşmak için sigarayı mutlaka bırakması gerektiğine inanması, nihayetinde hayatının her bölümüne yansıyacak olan bir dizi değişimi tetiklemişti. Sonraki altı ay boyunca Lisa sigaranın yerine koşmayı koyacak, bu da onu beslenme, çalışma, uyuma, para biriktirme, iş günlerini programlama ve gelecek için plan yapma tarzını değiştirecekti. Önce yarı maraton koşmaya başlayacak, sonra tam maraton koşacak, okula geri dönecek, bir ev satın alacak ve nişanlanacaktı. Lisa son olarak bilim insanlarının bu araştırmasına katıldı ve araştırmacılar onun beyin görüntülerini incelemeye başladıklarında olağanüstü bir şey fark ettiler:

Bir grup nörolojik patern, yani onun eski alışkanlıkları, yeni patern ler tarafından baskılanmıştı. Eski davranışlarının sinirsel aktivitesini hala görebiliyorlardı, ama bu sinyaller yeni dürtüler tarafından etkisiz hale getirilmişti. Lisa nın alışkanlıkları değiştikçe beyni de değişmişti.

Bilim insanları Lisa nın algısındaki değişime ne Kahire gezisinin, ne kocasından boşanmasının, ne de çöl yolculuğunun sebep olduğuna inanıyordu. Sebep, Lisa nın ilkin tek bir alışkanlığını, sigara tiryakiliğini yani, değiştirmeye odaklanmış olmasıydı. Araştırmaya katılan herkes benzer süreçlerden geçmişti. Lisa tek bir kilit taşı alışkanlığı odaklanarak hayatının diğer rutinlerini de yeniden programlamayı kendine öğretmişti.

Gerçek anlamda alışkanlık üzerine yazılmış en iyi kitap diyebilirim. Kitap okumayı alışkanlık haline getirmeniz dileğiyle.... 

Sizlerin en güzel alışkanlıkları neler?



PARA KONUSUNDA MANTIK


Bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist ıssız bir adaya düşmüş.
Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar, sahile vuran bir konserve kutusu....Dolma!


Fizikçi demiş ki:

'Bir taşla vurup açalım,yeriz.'

Kimyacı demiş ki:

'Ateşe atalım hem pişer hem de kutu açılır.'

Ekonomist:

'Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var...'

(Paul Samuelson)

İktisatçılar varsayımı sever. Aslında varsayımda bulunmak, kontrollerı dışında kalan ve sayısız değişkeni olan ekonomiyi kısmen değerlendirmenin bir yoludur. Diğer türlü iktisatçıların analiz yapmaları, teori üretmeleri güçleşir. Ancak bu varsayımlar olayı o kadar basite indirger ki, teoriyi gülünç duruma düşürebilir; fıkradaki gibi.

DUYGU VE AKIL

Platon'un tasavvurunda, zihin iki atın çektiği at arabasına benzetilebilir. Buna göre akılcı beyin at arabacısıdır. Duygusal beyin ise arabayı çeken atlardır. Dizginleri elinde tutan ve arabaya yön veren arabacı, atlara hakim olmazsa, dizginleri yeniden ele alıncaya kadar araba atların yönetiminde kalır. Arabanın atların idaresine girmesini, tamamen duygularıyla hareket eden bir insanla özdeşleştirmek mümkündür.

Atların biri hırçın, diğeri ise huyludur; tıpkı insanın negatif ve pozitif duygulara sahip olması gibi.

Duygusal beyninizle parasal davranışlarınız arasındaki doğrudan ilişkidir.

AVM'lerin ışıklı vitrinlerinde, parıltılı eşyalara bir plastik kart kadar yakınsınız. Bu noktada dopamini yenebilmeniz zordur.

O halde neden duygu ve aklın savaşında arada kalasınız? Bir çareniz var: Tüm plastik kartları kırıp atmak. Nakitle ödeme yapmaya alışın. Çünkü nakitle ödeme kartların para harcarken yarattığı mali anestezi etkisini yaratmaz. Para çekme ve para harcama işlemlerinde de eski usul şubeden halledin.

'Her uzun yol küçük bir adımla başlar.' düsturundan hareketle mali durumlarını her gün bir önceki günden daha iyiye götürecek ufak da olsa bir adım atmaları, uzun vadede onları içinde bulundukları parasal bunalımdan çıkartmayı başaracaktır. Ve 'daha iyi' ile özledikleri mükemmellik ortamın yakınlaşmanın hazzı, onları bezginlikten kurtaracak; üzerlerindeki ölü toprağını atmalarını sağlayacaktır.

Küçük adımlar derken... Örneğin yol yakınsa eve dolmuşla değil de yürüyerek gitmek, dışarıda yemeği bırakıp evden sandviç getirmek, borçlarını tek bir bankada toplamak gibi...

Bunlar sizi bir günde iyi yapmayacaktır. Zaten amacım bu fikri aklınızdan çıkartmanızı sağlamak. 'Battı balık, yan gider.' ya da ' İnceldiği yerden kopar.' gibi beylik sözleri bezgin mükemmeliyetçilerin sözleridir. Size bunun zahmetsiz olacağını vadetmiyorum. Unutmayınız ki parayı kazanmak zor ve yavaş, kaybetmek ise kolay ve hızlı gerçekleşen bir süreçtir.

Para aileye mutluluk getirmeyebilir, ancak parasızlığın mutsuzluk getireceği kesindir.

Çocuklarınıza sırf idare etmeyi öğrenmeleri için bir miktar para verilerek işe başlanabilir. Haftalık verme iyi bir yöntem; böylelikle çocuk gelir, gider kavramları ile yani bütçe kavramı ile tanışmış olur. Bir şey almak istiyorsa haftalıklarından artırdığı parayla alması gerektiği öğretilmeli, çocuğun tasarruf ve birikim kavramlarını tanıması için. Memurların aybaşını beklediği gibi, hafta başını beklemesini öğretmeli ki ihtiyaçlarını doğru zamana erteleyebilmeyi öğrensin. Böylece gelecekte sonraki maaşlarını borçlanarak şimdiden harcamaya alışmasın.

Bugünlerde toplumun her kesiminden koro halinde ortak sözler yükseliyor: 

'Borcum çok,' 'Geçinemiyorum' , 'Gelirimiz az.'...

Mutluluğu eşya da aradığımız için her geçen gün mutsuzluğumuz artıyor.

Herkesin dilindedir. Sabancı ölmeden önce kızına iki adet kapalı zarfta mektup bırakmıştır. Bu mektuplardan birini mezara gömülmeden önce, diğerini de gömüldükten sonra açılmasını istemiştir. Kızı, birinci mektubu babası mezara gömülmeden önce açar. Sakıp Sabancı mektubunda; 

'Kızım, beni mezara gömerken lütfen ayaklarıma bir çift çorap giydirin.'

yazar. Kızı mezarlıkta ki hocaya gömülmeden önce babasına bir çift çorap giydirilmesini rica eder.

Hoca 'Hayır' der.

Kızı; 'Babamın vasiyetidir, mutlaka çorap giydirilecek.' der.

Hoca; 'Hayır kızım' der; 'Cenazeya kefenden başka hiç bir şey giydiremezsin. Peygamberler dahi sadece kefenle gittiler.'

Kısa bir münakaşadan sonra 'Bu inançlarımıza uygun değil.' diyerek o bir çift çorabı giydirmeden defnederler Sabancı'yı Sonra Sabancı'nın kızı eve gelir ve ikinci mektubu Babasının vasiyetini yerine getirememesinin üzüntüsüyle açar. Mektupta aynen şöyle yazıyordur.

'Gördün mü kızım, onca servetime rağmen bana bir tek çorabı bile giydiremedin.'

Bu gerçek hikaye, tüketim ve kazanma yarışının sonunu hatırlamanız içindi: Altı üstü beş metrelik bez için!....

PARA ÜZERİNE DENEMELER... kitabından beğendiğim yazıları paylaştım. Sizlere iyi okumalar...

1.03.2014

ACABA BİZ EVLENMEYİ NE KADAR BİLİYORUZ?


Evlilik, aynı yolda sırt sırta verip her koşulda birlikte yürüyebilme başarısıdır. Yol engebeli, virajlı, inişli, çıkışlı olabilir. Uygun iletişim dilini kullanmak yerine, viraja sert girersek kaza yaparsınız. Evlilik çocuk oyuncağı değildir. Karşılıklı saygı, sevgi, fedakarlık bütününde değer bulur. İlgi, sıcaklık paylaşım evliliği canlı tutar. Eşine ilgi göstermeyi eziyet sayan, önce kendini sorgulamalıdır. Bazı kadınlar veya erkekler ilgiyi tek taraflı bekler. 'Bana bir gelene ben bin giderim' yanlışa düşer. Gerçekten seven, nedensiz bağlıdır sevdiğine. İçinden gelerek, mutlu etmek ister. Bazen mutlu etmek adına yanlışlar yapabilir. Bilgi eksikliği, uzmana danışmamak, yanlışları anlaşmazlığa kadar götürebilir.

Evlilikte karşılıklı ilgi, evliliğin canlı tutulmasında önemli rol oynar. İlgiden anlamamız gereken, sürekli telefonla aramak, her şeyi didikleyerek sorgulamak değildir. Karşılıklı ihtiyaçlarımızı kontrol etmek, gidermeye çalışmak dinlemeyi bilmek demektir.

Örneğin, kıskançsınız ama beraber olduğunuz kişi kıskanç biri istemiyor.

Bu durumda yapılması gereken ya kıskançlığınızı törpülemek ya da terk etmektir. 'O benim kıskançlığıma ayak uydursun' derseniz yanlış yaparsınız. Bu yüzden anlamsız çatışmalar, tartışmalar yaşamak yerine, onun istemediği bu özelliğimden kurtulabilir miyim? Yoksa kurtulmayı istiyor muyum?' diye kendimize sormalısınız. Eğer kurtulmayı istemiyorsanız o zaman zaten gerçek anlamda o kişiyi de istemiyorsunuz, demektir. Bırakır ve geleceğe bakarsınız.

Beraberliklerde önemli olan, önce kendimizi iyi tanımak ve nelerden vazgeçemeyeceğimize karar vermektir. 'Sürekli benim olsun, her şeyi sadece benimle yaşasın' gibi bir beklentiniz varsa, çok fazla gezen, arkadaşlarına vakit ayırmayı çok fazla seven, erkek erkeğe muhabbetlere bayılan erkeklerden uzak duracaksınız. Aksi taktirde problem yaşarsınız. 'Biz birbirimizi seviyoruz. Her zorluğun üstesinden geliriz,' diye düşünmek yanıltıcı olabilir. Önce siz kendinizden neleri değiştireceğinize karar verip, o yolda uygun olan kişi ile beraber olmalısınız. Karşınızdakinin değişmesini diye beklemek, hatadır.

İlk etapta dikkat edilmesi gereken, birlikte olunan kişinin maddi olanaklarından çok, nasıl bir ahlaka sahip olduğudur. Maddi kazanımlar zaman içinde değişir, ancak 'ahlak' kalıcıdır.

Acaba biz evlenmeyi ne kadar biliyoruz?

Evlilikte ne arıyoruz?

Bir evliliğe ne verebiliriz?

Sorularıyla yola çıktığımda gençlerin, evliliği bilmediklerini gördüm. Sebebine gelince; kızlar arasında her yüz gençten 87 sinin evliliğin saygı, sevgi temelinden önce kariyer, para, yakışıklılık, fiziksel özellikler, romantizm,sosyal hayat gibi değerlere dayandırdıklarını gördüm. Sonuç olarak, evliliği 'Gezelim,eğlenelim, sevişelim,' olarak görüyorlar. Evlilik konusunda gerçekçi değiller.

Erkekler 'Evleneceğime inandığım kadınla karşılaşmadım' diyor. 'Evleneceğine inandığın kadın nasıldır?' sorusuna önce 'Sadık, güvenilir' diye cevap veriyor. Demek ki kadınların sadakatinden şüpheleri var ve erkekler hala kafalarında, anne ve babalarının yaşadığı evliliği arıyorlar. Yani bilgisinin, kültürünün yanında ev işlerinde becerikli, erkeğini yücelten, pohpohlayan, ona erkek olduğunu hissettirecek kadın arıyorlar.

Doğru adam yoktur, doğru evlilik biçimi, doğru davranış biçimi vardır.

Kadın her an eşinden gördüğü ilginin sürekli olmasını istiyor. Anlayış, kesintisiz romantizm ve ilgi beklentisi var. Erkeğin istediği ise tam tersi kadından ve evlilikten fazla bir beklentisi yok. 'Beni mutlu etsin, huzur versin, yeter,' diyor. 'Parası olsun evi olsun,' demiyor. Diyen varsa toplum zaten ona adam gözü ile bakmıyor.

İkinci evliliğinde mutluluğu yaşayan bir erkeğe geçenlerde: 'İkisi de kadındı. Aradaki fark nedir? diye sorduğumda şunları anlattı:

-Eve geldiğimde beni sıcacık tebessümü ile kapıda karşılayan, tüm yorgunluğumu üstümden atmam için dinlendirmeye çalışan, az ama öz konuşan, her fikrine değer vermemi sağlayan, en ufak ihtiyacında bile emretmediği için dünyaları ayaklarının altına sermek istediğim, saygı ve sevgisini hem diliyle hem de tüm davranışlarıyla sunabilen, hizmet etmekten yüksünmeyen, en iyi bildiği konularda dahi sadece bana danışmak isteyecek kadar mütevazi, iş hayatında ki profesyonelliğini evinde de gösteren cıvıl cıvıl, çekici, güzel, gözümün ve gönlümün ilk aşkı ile evliyim. Kağıt üstünde ikinci evliliğim olsa ne yazar? Hissettiklerimle, yaşadıklarımla gönlümün ilk evliliğini yaşıyorum. Yeniden doğdum. Mutluyum. demişti.

Sonuçta erkeğin aradığı, istediği çok değil. Erkeğe karşısındaki kadın, kadına da karşısında erkek olduğunu hissettirmek yeterli.

Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa itifat bekliyor demektir.

Mesela kadın erkeğe 'Ne zamandır dışarı çıkmadık,' derse erkeğin buna suçlama olarak algılamaması gerekir. Canı gezmek istiyordur, bunu ondan önce düşünüp teklif etmediği için kalbi kırılmıştır. Maksadı erkeği suçlamak değildir. Erkeğin 'Daha geçenlerde gezmeye gittik,' gibi bir savunmaya girmemesi şarttır. 'Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz,' derse, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirse iyi olur.

Bir erkek bu tür küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar ederek geçirir. Kadınlar çok vericidir ama, eğer erkek hep alıp hiç vermezse, bir gün birden patlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.

BENİM KOCAM ÇOK ZOR kitabından hoşuma giden ve gerçek anlamda toplumumuza çok uyan yazıları paylaştım.