24.05.2012

MİMAR SİNAN EFSANESİ





Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebası Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden rest…orasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı.
Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.
Kalıbı yaptık.
Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
“Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.”
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşaasını anlatıyordu.
Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusuydu.

13.05.2012

KENDİ MUCİZENİ YARAT!!!!


Size başımdan geçen mucizevi bir olayı anlatacağım ama biliyorum ki inanmayacaksınız!


Ünlü talk showcu Oprah Winfrey, programlarında sık sık "Düş panosu" diye bir şeyden bahseder. Hayatınızda görmek istediğiniz şeylerin fotograflarını kesip, bir panoya yerleştirip sonra da o panoyu gözünüzün önünde bir yerlerde tutmayı önerir. Bunun mucizevi sonuçları olacağını anlatır. 


Ben de çoğu kişi gibi bu anlatımı izler, ilginç bulur ama sonra unutur giderdim. Bir gün izlemenin ötesine geçip bu pano fikrini denemeye karar verdim.


Bir Oprah hayranı olarak, Oprah Winfrey'in resimlerini bir panoya yapıştırdım. Bunu yaparken bir gün onunla tanışmayı ve programına konuk olmayı diledim.


Oprah'lı panoyu evin göz önünde bir yerine koydum. Bekliyordum, acaba neler olacaktı?


O düş panosunu hazırladıktan sonra, hem de sadece altı ay sonra, Oprah Winfrey'in programına konuk olarak katıldım desem, inanır mısınız? 


HAYAT HİÇ BEKLEMEDİĞİNİZ BİR ANDA GÖSTERİR MUCİZELERİNİ.......


Oprah Winfrey hakkında bildiğim tek şey, onun TV sunucusu olduğuydu. Ancak kitabını okuduğum zaman sarsıldım. Başarı öyküsü beni çok etkilemişti. 


Hikayesi kısaca şöyle idi.


Oprah Winfrey, doğduktan sonra bir domuz çiftliğinde babannesinin yanında büyümüştü. Ayrı olan anne babasını bu sürede çok az görebilmişti. 12 yaşına geldiğinde annesi onu yanına almıştı. 


Bu evde küçük yaşta cinsel tacize uğradı, hamile kaldı. Çocuğu düşürdükten sonra devlet onu annesinin elinden aldı ve bir bakımevinde yerleştirilmesine karar verildi. Ancak bakımevinde yer yoktu. Bunun üzerine babası kızına sahip çıktı ve onun okumasını sağladı.


Oprah'ın ilk işi bir mağazada çalışmaktı. Bu dönemde beyazla konuşmasına ve kasaya yaklaşmasına bile izin verilmiyordu. 


Yıllar sonra o günleri anlatan Oprah şöyle diyecekti; 


"İyi ki bana öyle davranmışlar. Kimseyle konuşmamak öyle acıydı ki, ondan sonra ilk işimi radyo da aradım." 
Radyo da ki işimden sonra, yerel bir TV kanalında haber sunmaya başlamıştı. Bir haberde, yangında çocukları kaybeden bir annenin dramını sunarken ağlayınca, fazla duygusal olduğu gerekcesiyle işten kovuldu. 


Kovmakla yetinmeyip, ona "Çirkinsin, televizyona yakışmıyorsun, gözlerin birbirinden çok ayrık ve saçların çok kabarık" dediler!!!


Gözleri için yapabileceği hiçbir şey yoktu ama saçlarını düzeltmek isteyince, hepsi yandı ve bu yüzden bir süre kel kaldı. 


Başı o kadar büyüktü ki kafasına göre peruk bulamamıstı. Tam bu sırada sevgilisi onu terk etti. İşsiz, saçsız ve yalnız kalmıştı.


Henüz 36 yaşındaydı ve kendini başarısız görüyordu. İntihara karar verdi. Ama yapmadı; onu durduran geleceğe dair merak duygusuydu.:


"Acaba yarın neler getirecekti?"


Kitap bu acılı geçmişin ardından gelen, büyüleyici başarı öyküsüyle devam ediyordu. Oprah bugün ABD'nin en etkili 100 kişisinden biri haline geldi. İlk zenci kadın, dolar milyarderi oldu.


Bugün programında söylediklerine göre, kişisel gelişime ve kitaplara verdiği değer onu bulunduğu yere getirmişti. Bu nedenle hem TV programlarında hem de dergisinde kişisel ve ruhsal gelişime katkıda bulunacak konulara geniş bir yer ayırdı.


  Nüvide Gültuna Turgar Kitabından bir yazı çok etkileyici bir yaşam öyküsü.... Düş panosu mucizesini anlatmış ve oldu diyor. Sizde deneyin ne kaybedebilirsiniz ki :)))


Kendi Kutup Yıldızı'nı Bul kitabının ikincisini okuyorum şu anda.... Beğendiğim hikayelerini paylaşıcam birinci kitabından da olduğu gibi kısa kısa hikayelerden oluşuyor.

VAZGEÇMEK ÖZGÜRLÜKTÜR..


Hayat tesadüflerle dolu diyebilirim, hafta içi yaşadığım bir olay film olarak yine karşıma çıktı. Evde pazar gününü geçirmeyi seviyorum. Kesin bir film izlemeliyim. Keyifle, kendimle olduğum bir gün olmalı pazar günü....
      Ve çok beğendim filmi.... Sevdim.... Son anda değişebilen kararlar.....


Hayattan ne istiyorsan, onu YAP!!!!!




Dün otobüste bir bayanın elinde bir kitap vardı. İsmini okudum hoşuma gitti. Kitap yok ama piyasada yarın inş. bir daha görürüm bayanı... :)))) o kitabın ismini anımsattı bana bu film VAZGEÇMEK ÖZGÜRLÜKTÜR..... Ne demiştik Hayat tesadüflerle dolu Elbet o kitap çıkacak karşıma "Demek ki zamanı var!!!" demeliyim....Sizinle de paylaşırım kitabı bulunca :))))


HAYAT SEN BİZE İYİ DAVRANIRSIN...:)))

6.05.2012

HAYATIMIZDAKİ AYNI İLİŞKİLER


Hayatımıza baktığınız da "AAAA ben bu olayları sürekli yaşıyorum. Hep aynı tip insanlarla karşılaşıyorum" diyorsanız. Öncelikle yapmanız gereken TEPKİLERİNİZİ DEĞİŞTİRİN.

Tepkileriniz sizi yönetmesin siz tepkilerinizi yönetin. Karşınızda ki insana kızıyorsanız, Benim neye ihtiyaçım var diye kendinize sorun. Her olumsuz duygu, karşılaşılmamış bir ihtiyaçtan doğar. Neye ihtiyaçınız olduğunu veya hangi ihtiyaçınızın karşılanmadığı için sinirlendiğinizi bulduğunuz da karşınızda ki kişiye "Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim" gibi, Kızdığınız kişi ile iletişim kurun.

Hayatınız daki inançlarınızı listeleyin. Beyniniz herşeyi geneller bir erkekten veya bayandan darbe yediğinizde "Bütün erkekler "kadınlar" kötüdür." yada "Bütün patronlar kötüdür" diyebiliriz. Oysa bu düşünceler ile yola devam eden bizleriz.

Varsayımlarda bulunmayın. "Bana çicek getirmedi, demek ki beni sevmiyor" demek yerine neden çicek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.

Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, İLGİ, anlayış bekliyorsanız ANLAYIŞ... Yani bulmak istediğiniz şeyi önce siz yaratın. Küçük de olsa neleri değiştirebileçeğinize bakın... RUTİNİ KIRIN....

ETİKETLENDİRME


Günlük yazanlarımız vardır elbet. Günlüklerde ben böyleyim, ben şöyleyim diye cümleler kurdunuz mu hiç, okuyun ve altını çizin...Ve değiştirin. KABUL ETMEYİN...

Konuşurken cümlelerinize dikkat edin, kendiniz için nasıl bir genelleme yapıyorsunuz. "Ben çok sabit fikirliyim." ya da "Ben çok zor konsantre olurum."

Diyelim ki, pasta yapmayı bilmiyorsunuz. Ancak pasta yapmanız gerekiyor. O zaman en iyi pasta yapan kendimi çağırıyorum ve kendimle bütünlüyorum.

"Ben yapamam", "bu zor" gibi  ifadeler kullanmak yerine diğer hallerinizi çağırıp bütünlediğinizde, henüz tanışmadığınız yanlarınızı keşfediyorsunuz. Böylece siz çogalırken, HAYAT KOLAYLAŞIYOR.

Kendimi "Ben tembelim, Ben çok para harcarım." gibi işime yaramayan etiketler kullanmıyorum.
Hayatımızda kendimizi etiketlediğimizden çok bir de Çevremizde ki insanların bize söyledikleri ve bizim kabul edip hayatımıza uyguladıklarımız, olaylara ise o gözle baktığımızda HAYAT ZORLAŞIYOR.

BEN GÜZELİM VE HEP İYİ İFADELERE LAYIĞIM. :)))

1.05.2012

ARAF








Araf, utanç dolu hayatları ve onları birbirine bağlayan karanlık ve gizemli bir geçmişleri olan iki kadının merak uyandıran, nefes kesen hikayesini anlatmaktadır. Onları birleştiren kıskançlık, şehvet ve acı dolu bir aile dramıdır.

 Kitap Aliiede Truu ile Zara' nın karşılaşması ile başlamaktadır.

Asıl hikaye ise 1940 yılında Estonya' nın Rusya Birliği tarafından işgali zamanında başlamıştır. Yazar ihaneti, aşkı, çaresizliği ve kadın olmanın zorluklarını çok güzel anlatmıştır . Yaşanılan her deneyimin hayatımızda etkisi çok büyüktür. Aliiede Truu yıllar önce yaşadığı kötü bir olayı hiçbir zaman unutmadığını okuyucuya hissettirmektedir.

Ayrıca hikayede işgal günleri dışında, aşk uğruna yapılanlar, çernobil patlamasında yaşananlar da anlatılmaktadır.

Ben okudum, beğendim. Hikaye o kadar gerçek gibi ki sanki içindesiniz. Tavsiye ederim. İyi okumalar.