31.08.2014

PARA KOÇLUĞU


Koçluk, kişinin parasal anlamda içinde bulunduğu bu an ile gelecekte olmak istediği durum arasında bir köprü kurmasını sağlayan katalizör görevi görür.




'Para sizin için bir amaç mıdır araç mıdır? 
Herkesin hep bir ağızdan söyleyerek cevap verdiği, paranın aslında bir araç olduğudur. Ama gerçekten o şekilde mi yaşıyoruz? 'Her gün işe gitmek zorundayım, para kazanmak zorundayım, -meli -malı yım gibi düşüncelerle örülmüş hayatlar yaşıyorsak bunun neresi paranın araç olduğunu düşündüğümüzü gösterir? Para kabul edilsin ya da edilmesin bir çoğumuz için amaç olmuştur.

Unutmayalım;

'Bir şeye ihtiyacınız yoksa onu daha çok çekersiniz.

Başkalarına verdiğimiz öneri ya da yargıları aslında kendimize vermekteyiz. Psikolojide bir kişi, eğer ısrarla bir şeyi ifade ediyorsa o kişinin bununla ilgili sorunu olabileceği ifade edilir. Bu nedenle, siz ne düşünüyorsanız O sunuzdur. Sizin istediklerinize sahip olan kişiler içinde daima olumlu duygular taşıyın. Onlar adına mutluluk duyun. Bunu yaptığınızda kendiniz içinde aynı duyguları, başarıları yaşayacağınızı bilin. İster olumlu ister olumsuz; ne düşünüyor, ne hissediyor ve ne yapıyorsak aslında kendimize yapıyoruzdur. Kutsadığınız şeyi çoğaltırsınız, lanetlediğiniz şeyi de kaybedersiniz.

Düşüncelerimizse duygularımızı oluşturur ve bedenimizi etkilerler. Açıkçası para için oluşturduğunuz tüm duygu ve düşünceler bizi hasta edebileceği gibi, paranın varlığı ya da yokluğunu yaşamamıza da sebep olabilir. NEDEN PARASIZIM? ve PARAM YOK! demek yerine 'Hangi düşünce kalıpları ile parasız kalmama sebep oldum?' demek ve bu soruyu cevaplar vermek, bizi sorundan kurtulmada oldukça ilerletecektir.

O zaman para ile ilgili hedeflerinizi her gün sabah kahvaltınızda ve akşam yatarken bilinçaltınıza vereceğiniz imgeleme komutları ile yazarak gönderin. Bilinç ve Bilinçaltını kullanmak önemlidir.

Neden hep aynı saatte istediğimiz şeyi düşünmeyi öneriyoruz? Çünkü ilaç almak misali, doktorunuzdan çoğunlukla ilacı ancak aynı saatlerde aldığınız zaman iyileşebileceğinizi duyarsınız.

Bir şeyi düzenli yaptığınızda örneğin spor yaparken veya aynı saatlerde uyuduğunuzda bile çabuk ve hızlı bir şekilde cevap alabileceğinizi hatırlatmak istiyorum.

Üst bilinci en çok harekete geçiren şey belirgin ve otoriter cümle yapılarıdır. Bu yüzden kendiniz için ifade ettiğiniz her cümle ve harekette kararlılık göstermeniz önemli. Tam olarak neyi istediğiniz ve bunu tarif eden hikayenizde kararlılık göstermeniz, ilerlemek ve hedefinize ulaşmada önemli.

Bizler sürekli, başımıza bir şeyler geldiğinde hayatımızı nasıl garanti altında tutacağımızın endişesini taşıyarak hayatta kalmaya çalışırız. Bu yüzden hayatımızı bir düzene sokmaya çalışırız. 

Genel olarak hedef konulurken zorlanılan durum, inanmaktır.

Önemli olan istediğimiz sonuca ulaşmak için bir bedel ödemeye hazır mıyız?

Mevcut durumu nasıl daha iyi  yapabilirim?

Tüm bunları yaparken dengede kalabilmek ve hedefi yazdığınızda hissettiğiniz ilk heyecanı canlı tutabilmek önemlidir. Para konusunda durumunuzu istediğiniz seviyeye çekebilmek için net ve belirgin olarak duyduğunuz heyecanı, engellere ve kısıtlamalara aldırmaksızın besleyin, hızlıca hedefinize doğru ilerlediğinizi göreceksiniz. 

Hedeflerinizi gerçekleştirmek istediğiniz tarih nedir? 

Canlandırdığınız bu durumu ayrıntılı bir şekilde yazın. Ne renkte, ne şekilde, nerede, nasıl bir yerde?

Bu hedefleri gerçekleştirdiğinizde nasıl kutlayacaksınız?


Bir ağacı düşleyin. Kökünden beslenip, meyvelerini verdiğini görün. İşte yaşamdaki meyvelerimize bakıp sonuçlarımızı beğenmiyoruz. 'Yeterli meyve vermiyoruz, çok küçük, tatlı değil veya çürük' diyoruz. Yani çoğumuz asıl dikkatimizi meyvelere yani sonuçlara dikiyor, yönlendiriyor ve onlara odaklanıyoruz. Ama o meyveleri aslında kim yaratıyor? Meyveleri tohumları ve kökleri yaratmaz mı?

Toprağın üstündeki Yaratan, toprağın altında olandır! Görüneni yaratan görünmez olandır. Peki şimdi bu ne anlama geliyor? Meyvelerinizin kalitesini değiştirmek istiyorsanız, önce köklerini değiştirmeniz gerekir. Görüneni değiştirmek istiyorsanız önce görünmezi değiştirmelisiniz.

Para haritanız nasıl oluşur?

Sözel programlama: Küçükken ne işittiniz?
Modelleme: Küçükken ne gördünüz?
Belirli olaylar: Küçükken ne gibi deneyimleriniz oldu?

Değişimin ilk anahtarı farkındalıktır!!
ikinci anahtarı anlamaktır!
üçüncü anahtarı kopmadır!
dördüncü anahtarı yeniden şartlanmadır!

İlk önce kendimize haksızlık etmeyelim. Kendimizi sonsuz bilinçaltı ve mükemmel zeka ile sevelim. O zaman her şey o muhteşem ihtişamı ile koşarak bize geri gelecektir. Parasız kalma korkusu veya sürekli tükenecek, bitecek hissi, biterse ben ne yaparım endişe, paranın bizden kaçmasına sebep olacaktır. Siz birisine, korku, endişe ve kaygı ile bakar ve olayları bu gözle karşılarsanız, onunda size nasıl olumlu davranmasını bekler siniz? Doğal olarak o da sizden kaçacaktır.  Paranın bir arakadaşımız olduğunu, ona nasıl davranırsak, onunda bize öyle davranacağını hatırlayalım...

Okunası kitaplardan biri :))

20.08.2014

TABLO ÇEKİLİŞİ



Çok şık bir tablo evinizi süsleyebilir... Güzel bir çekiliş olacak 
http://www.atlantistablo.com/  sayesinde çok şık bir tablosuyla güzel bir çekiliş fırsatı verdi bana... Katılanlara şimdiden teşekkürler...






  1. Bloğu olanlar bu bloğa izleyici olmalı ve bloklarında bu çekiliş duyurusunu paylaşmalı ayrıca bu postun altına linkleriyle beraber yorum bıraksınlar ki onları bileyim.Ve tabiki mail adresinizi bırakmalısınız.
  2. http://www.atlantistablo.com sitesine üyelik, face beğenme yapılması istenen..
  3. Bloğu olmayanlar face yada twitter 'de paylaşmalı linkleriyle beraber bu posta yorum bırakmalı.
  4. Bu çok önemlidir : Sosyal medyada paylaştığınız linki yorumunuzun altına yapıştırmalısınız.
  5. 01 Ekim günü kazanan açıklanacaktır.

Acil nakit ihtiyacınıza pratik bir çözüm


Hiç beklemediğiniz harcamalarınız bütçenizi aşıp sizi zor durumda bırakabilir. Örneğin arabanızın ciddi bir arıza yapması ya da özel hastaneye ya da doktora gitmenizi gerektirecek bir sağlık sorunu. Ya da belki de arkadaşlarla aniden kararlaştırılan bir tatil planı.


Acil nakit ihtiyacı durumunda hemen kredi başvurusu yapmak TEB ile çok kolay. TEB Pratik Kredi çok fazla miktarda olmayan kredi ihtiyaçları için düşünülmüş gerçekten de pratik bir kredi. Başvurmak için www.teb.com.tr adresine tıklayabilir, 4466’ya kısa mesaj atılabilir ya da 0850 200 0 666’dan telefon bankacılığını kullanabilirsiniz. TC Kimlik numaranızla önbaşvurunuzu yaptıktan sonra bankanın onayı anında cep telefonunuza geliyor. Siz de sadece kimliğinizle en yakın TEB şubesine gidip kredinizi alabilirsiniz. Uygun faiz ve ödeme koşulları ile taksitlerinizi de kolaylıkla ödeyebilirsiniz.

Üstelik TEB Pratik Kredi başvurusu yapmak için TEB müşterisi olmak zorunda değilsiniz. www.teb.com.tr adresinden hemen online başvuru yapabilirsiniz.


Pratik Kredi sayesinde nakit ihtiyacı sorununu anında ve kolaylıkla çözen TEB ile kafanız hep rahat olabilir.

17.08.2014

ALLAH VAR PROBLEM YOK!!


Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini....

'Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim. Yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kar etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki 'sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine...' dedim ya, dinlemiyor efendim. Ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim?'

İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirmişçesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrisi kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir 'ah' çekti; yüzünü, nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti.

'Kolay evlat, kolay.' dedi. Ve anlatmaya başladı....

İki genç çobanın çökmek üzere olan bu kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan:

Burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşar, gelen geçene ikram edip gül satardı. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönene genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi ki, bu garip ihtiyarın padişahın gönlünde sultan olduğunu.

Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle:

'Sahiden bu kadar kolay mı efendim? Yani o mağarada elimde tespih, kırk gün 'Allah' dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim?'

'Evet' dedi bilge, 'kırk gün o mağarada gece gündüz 'Allah' diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir.'

İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tespih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı; kalbini padişahın kızına bağladı, eline tespihi aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: 'Allah, Allah, Allah....'

Günler günleri, padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalaya dursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz 'Allah' diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu:

'Şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah'a adamış, gece gündüz durmadan 'Allah' diyormuş, Allah Allah...'

Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudakları da kıpırdamadığını görünce, uyuduğunu düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, 'bu nasıl uyku' diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam, karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardına anlatmaya başladı.

Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti; o durmadan 'Allah' diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı....

'Acaba' diyecek oluyor, yutkunuyor, 'hayır' diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın.

Aşık çoban yeniden eline tespihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü... Dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey: hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: 'Allah'...

Kırk günün dolmasına üç beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmuştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekana bereket getirdiklerinden, ne yapıp edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti baş veziri. Ne yapması gerektiğini bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin:

'Hünkarım, gönül erleri mala-mülke, makama-man-sıba itibar etmezler.' demesiyle son buldu.

Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar:

'Neden kerimenizin nikahını teklif etmiyorsunuz Sultanım?' dedi.

Şaşırma sırası padişaha gelmişti.

'Nasıl yani?' diyebildi, 'Bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi?'

Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağaranın üstünden....

Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarından vezirler 0 nların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çabanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tespihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tespihten başka bir şey bulamasalar Şaşırmazlardı.

Padişah, adapte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle:

"Efendim," dedi, "sizi Ziyarete geldik"

Yavaşça başını çevirdi ^ aşık, sonra bütün vucuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde....

Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar...

Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı.

Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulunda. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ, nede sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin.

'Efendim' diyebildi en son sessizce, 'Benim bir kızım var efendim, zat-ı alinize layık değil belki, ama lütfeder nikahınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz....'

Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavuşacak, murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap, sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı.

Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle..

'Hayır,' dedi, 'kızınızı istemiyorum.'

Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı, yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip:

'Sen ne yapıyorsun?' dedi. 'Kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın?'

Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeye bakarak:

'A dostum,' dedi, 'Ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim; Allah, padişahla vezirlerini ayağıma getirdi. Ya bir de Allah için 'Allah' deseydim?'

Bazen bir şeyi çok istersin; öylesine istersin ki, bu uğurda çalmadık kapı bırakmamaya yeltenirsin. Bilir misin ki, sen bir şeyi çok istediğinde, bunu sana vermek isteyen Allah, o istemeyi de sana verendir. Çaldığın tüm kapıları açanları sana vesile eden yine O'dur. Sen O'na dayanırsan eğer, açılmadık kapı kalır mı hiç?

Allah var problem yok! kitabını okumaya yeni başladım. İçinde böyle güzel hikayeler(kıssalar) dolu bir kitap ve bundan sonra da beğendiklerimi sizlerle paylaşacağım. Okunası kitaplardan birisi .....

16.08.2014

LİMİTSİZ BİR SİZ


2014 yaz tatilinde okuduğum güzel bir kitap. Hem spor öğretmeni hem de diyetisyen olarak çalışıyor. Biggest Loser yarışmasında bir çok kişiyi Zayıflatıyor. Çok güzel bir kitap daha çok iradeden bahseden ve birşeyleri başarmak için Azim ve çaba gerekli diyor. 


Kendinize bir iyilik yapın; gözlerinizi açın, dikkatinizi verin sorumluluk alın ve aynı hataları tekrarlayıp durmamak için geç olmadan hayatın verdiği dersleri öğrenin.


' Tutum ve İnançlarınız, gerçekliğinizi yaratır.


Tutumlarınızı ve tavırlarınızı, size hizmet edecek şekilde nasıl düzenleyebilirsiniz?

# Günlük tutmayı deneyin.

Kendinizi nasıl gördüğünüzü değiştirmek kolay değildir. Eğer kayıp, başarısızlık ya da reddedilmeyi deneyimleyerek ya da tembel, ezik ya da bunun gibi olumsuzluklara sahip biri olduğunuza inanarak büyüdüyseniz, bu inançları yıkmak zordur çünkü bundan başka arka plan ve referansınız yoktur. Ancak size yemin ederim ki kendinize dair sahip olduğunuz sınırlayıcı fikirler ne olursa olsun hepsi gerçek dışıdır. Herhangi bir sebepten ötürü hayatınızın erken döneminde bu hikayeyi kabul ettiniz ve siz onun doğruluğuna inandığınız için de bu hikaye kendisini tekrarlayıp duruyor.  


Eğitim, zaman, pratik ve sabır.



SİZ BECERİKLİ OLAN FARE OLUN.


Peyniri kim kaptı isimli harika bir kitap vardır. Kitabın adı, Labirentte farelerle yapılmış bir deneyden gelir. Fareler haftalar boyunca . her gün labirentlerde koşar ve hep aynı yerde bir parça peynir bulurlar. Bir gün araştırmacılar peyniri yerinden kaldırırlar. Farelerin bazıları Çıldırırlar; peynirin durması gereken yere gider, duvarları tırmalar Ve 0 alanı daireler çizerek yürürler. Çıldırmakla çok meşgul oldukları için yeni yerinde duran peyniri asla bulamazlar. Gerçek hayatta bunun anlamı açlık ve ölümdür; diğer bir deyişle farelerin uğruna çıldırdıkları şeyin ta kendisi.


Bu farelerden bazılarıysa tamamen farklı tepki gösterirler. Peyniri, bolmayı umdukları yerde bulamayınca bir süre durup bekler ve iz sürerek geriye giderler, etrafı koklarlar ve peyniri buluncaya dek Altarnetif rotaları deneyimlerler. 


Siz hangi fare olacak sınız?


"Hayat soluğunu kesmeyi hiç bırakmayacak. Ya kendini toplayıp savaşır ve bu köşeden kurtulursun ya da kaburgalarını kırarım" 


"Her gün sizi korkutan bir şey yapmalısınız'demiştir Eleanor Roosevelt


Hayat tersine işleri şöyle ki güvende olmanın peşine ne kadar düşersen, o kadar azını elde edersin. Ancak fırsatların peşinde ne kadar koşarsan arzuladığın güvenceyi o oranda yakalarsın.  


BRIAN TRACYİLHAM VEREN, KONUŞMACI - YAZAR


Başarısızlıkla sonuçlanabilecek bir konuda risk almayı düşündüğünüzde, aklınızdan Çıkarmamanız gereken ilk şey kazansanız da kaybetsenizde değerli olduğunuzdur.


Tüm ilişkileriniz, kendinizle olan ilişkilerinizin aynısıdır.



"Kimseyi dış görünüşüne  göre yargılama" Şunu bilin ki mutlu, halinden memnun bir kişi, diğer insanlara saldırmaya, Onları aşağılamaya ve küçük görmeye ihtiyaç duymaz.


Bu kitabın şu küçük bölümünden bir şeyi alıp hayatınıza katmanızı istiyorum: Sizin 0 iyi insanlardan biri olmanızı istiyorum, böylece hayat r a p da size iyi yüzünü gösterecek. insanları yargılamayin, Nefret yüklü biri olmayın . Dedikodu yaparak, insanları sınıflandırarak ve onları aşağılayarak değerli Zamanınızı ve enerjinizi harcarsınız ve olumsuzluğu kendinize çekersiniz. Sizi ve hayatınızdaki her şeyi içine çekecek bir kara delik yaratırsınız.


Kendinize inanmayı öğrenmek, içinizdeki gücü serbest bırakmak için atmanız gereken en önemli adımdır. Size gerek kilo vermek, gerekse hayatınızın aşkını ya da işini bulmak konusunda adım adım takip edebileceğiniz bir başarı planı verebilirim. Ancak eğer peşinden gideceğiniz bir özsaygınız yoksa, size ne denli önlemli bir bilgi verildiğinin önemi yoktur. Yine de yolunuzu bulamayacak (ve susuz kalacaksınız) 


Eğer kendinize değer verirseniz ve kendinize saygılı olursanız değer verilecek ve saygı göreceksiniz Eğer kendinize değer vermez ve saygı göstermezseniz, diğerlerinden de bu muamelemeyi görmeyeksiniz. Gerçekten bu kadar basit.


Özsaygı, kendini gerçekleştiren bir kehanettir: Kendinizi ne kadar severseniz, o kadar seviIesi şekillerde davranmaya başlarsınız.


Kendinizi konfor bölgesinden dışarıya Çıkarmanız, yeni senaryolara açık olmanız, ve hak ettiğiniz hayata kavuşmak için kendinize bir Şans vermeniz size kalmıştır. Güveniniz çoğaldıkça, yapamayacağınıza dair düşüncelerinizin saçmalığın ta kendisi olduğunu göreceksiniz.


Eğer seçimlerinizi yaparken dikkatlice düşünürseniz durumunuzun çok daha farkı olması olasıdır. Patates kızartmalarını salata ile değiştirirseniz ne olur? Yiyeceğinizi sotelenmiş ve kızartılmış olarak yemektense ızgara olarak sipariş etseniz ne olur? Haftalık olarak yirmi delarınızı dedikodu mecmuaları, berbat kahveler ya da bunun gibi şeyler yerine sağlıklı market alışverişine  ayırsanız ne olur?


Yol üzerinden satın almak ya da en yakınızda bulunan yerden işlenmiş gıda almak yerine evden işe sağlıklı yiyecek görebilmek için kendinize zaman ayırsanız ne olur? Birbirini sırtından bıçaklayan Çaresiz Ev Kadınları dizisini izlemek yerine 30 dakikanızı egzersize ayırsanız ne olur? Ben size ne olacağını söyleyeyim!


% 99 ihtimalle rahatsızlanmaz ya da önlenebilir bir hastalığın tedavisini karşılamak için bayrağını çekmezdiniz. Muhtemelen mutlu, sağlıklı bir şekilde önünüzde yaşanmayı bekleyen çok daha nitelikli yılları bekliyor olurdunuz. 


Hayat, sizin başınıza gelen şey değildir; sizin zeminini hazırladığınız şeyleri yaşamınızdır.


İşe, bilinçsiz kararlarınızın farkında olmakla başlayın.





14.08.2014

UMUDUNU KAYBETME


Okuduğum en güzel kitaplardan bir tanesi UMUDUNU KAYBETME. Geçenlerde paylaştığım post üzerine yazılan yorumda kitabın ismi geçti. Benimde hatırlamama Sebep oldu. Sizlerin de seveceğinizi düşünüyorum.

Amaca giderken önemli olan Yalnızca ona ulaşmak değil, onun peşinde giderken yaşadığın süreçten zevk almaktır.

Firavun ile Musa peygamber bir iddiaya tutuşur. Musa peygamber Rabb'inin istemesi halinde Nil nehrini tersten akıtacağını belirtir. Firavun da aynı şeyi yapabileceğini iddia eder. Bunun üzerine, Firavun'un iddiasını gerçekleştiremeyeceğini düşünen Musa Peygamber, şayet bunu başaramazsa inkârından vazgeçmesin şart koşar. Firavun kabul eder ancak ondan bir gün süre ister. Musa peygamber tamam deyip evine gider ve ertesi gün buluşma yerine geldiklerinde Nil nehrinin tersten aktığını görür. Çok şaşıran Musa peygamber Rabb'ine bunun nedenini sorar. Allah,

"Sen uyurken 0 bana nehri tersten akıtmam için dua ediyordu. Ben herkesin duasını kabul ederim" diye cevap verir.



"Duygu ve düşünceden gelen dua gereklidir; ancak eylemsel dua daha gereklidir."

Microsoft'a iş başvurusunda bulunan bir adamın hikayesini belki biliyorsunuzdur. 'Adamımız temizlik işi için bilgisayar şirketine iş başvurusunda bulunur. Bütün mülakat olumlu geçerken ondan bir e- posta -adresi isterler.

Adamımız e- posta adresinin olmadığını ve bilgisayardan anlamadığını belirtir. İnsan kaynakları e- posta adresi alabilecek kadar bilgisayar bilgisi olmayan bir kişinin şirketleri için yeterli donanımda olamayacağını düşünüp onu işe almaktan vazgeçer. 

Adamımız da ticaret yapmaya karar verir. Bir şekilde şansı yaver gider ve işi zamanla büyütür. Daha sonra şirketleşir. Ve tabii insanların dikkatini çeker. Onun kısa zamandaki ticari başarısını merak eden bir gazeteci kendisiyle röportaj yapar 

Röportajın sonunda ondan, yayınlamadan önce kendisine röportaj gönderebilmek için e- posta adresini ister. Adamımız doğal olarak hala e- posta adresi sahibi değildir ve e- post adresinin olmadığını söyler.

Gazeteci şaşırır ve;

"E- posta adresi kadar basit bir bilgiye sahip olmadan buralara kadar gelmişsiniz, demek tersi olsa kim bilir ne olurdu?" der.


Adamımızın Cevabı basittir:

"Microsoft'da temizlikçi olurdum."

Hayat bazen bize isteklerimizi değil de tersini sunduğunda hatta dayattığında bunun mutlaka bir nedeni olduğunu unutmayalım.


Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır. 

Cemal Granada:

Bir gün Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken devlet başkanının kendini tarihe vermesi, arkadaşı Vasıf Çınar'ın biraz canını sıkmış olmalı ki , Atatürk'e şöyle seslendiğini duydum:

'Paşam... Tarihle uğraşıp kafanı yorma.. 19 Mayıs'ta kitap okuyarak mı Samsun'a çıktın?"

Atatürk Vasıf Çınar'ın, bu samimi konuşmasına gülümseyerek şu karşılığı verdi:

'Ben çocukken fakirdim. iki kuruş elime geçince bunun bir kuruşuna kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarının hiçbirisini yapamazdım."

Kelimelerin gücünü bilmeden insanı anlamak mümkün değildir.

                       .                                  Konfüçyüs


Ve bunlara benzer bir çok güzel anlatım kitapta mevcuttur. Okumanızı tavsiye ederim...

12.08.2014

EĞİTİM NEDİR?


^ "Eski zamanlarda Üç altı bir çölden geçiyordu. Kurumuş bir nehir yatağından geçerken, gaipten bir ses duydular :

"Durunuz,"diyordu bu ses.

Hemen atlarını durdurdular. Ses daha sonra atlarından inmelerini söyledi:

"Yerden bir avuç taş alarak ceplerinize doldurunuz ve yolunuza devam ediniz. Yarın güneş doğduğunda hem memnun olacaksınız, hem de üzüleceksiniz,"diye de sözlerine ekledi.

Attılar, denileni yapıp yollarına devam ettiler.


Ertesi sabah güneş yükselirken, ^ " ellerini ceplerine sokan üç attı, harika bir olayla ^ karşılaştılar. Taşlar; elmas, pırlanta, inci ve diğer kıymetli cevherlere dönüşmüştü.

Bir yandan da üzülüyorlardı. Çünkü yanlarına daha fazla taş almamışlardı.

işte eğitimin insan hayatındaki yeri ve önemi, bu misal deki gibidir. insan, aldığı eğitim nispetinde hayatta başarı elde edebilir. Elindeki çakıl taşlarını, kıymetli cevherlere dönüştürebilir.

11.08.2014

KÜÇÜK FARENİN ÖYKÜSÜ


Uzun yıllar önce, Kansas City'de bir genç gazete gazete dolaşıp çizdiği karikatürleri satmaya çalışıyordu. Ama bütün yazı işleri müdürleri sanki ağız birliği etmiş gibi , biraz da kaba bir, dille, ona aynı şeyi söylüyorlardı: 

- Karikatüre yetenekli görünmüyorson, neden bu işi unutup başka şeyler denemiyorsun? 

Ama karikatür gencin " hayatının rüyasıydı. İnsan biricik rüyasını, gayesini nasıl unutabilirdi ki? O karikatürü bıraksa bile, karikatür onu bırakmıyordu ki; geceleri rüyalarına giriyor, Onu daha fazla yakalayıp kendine çekiyordu.

Sonunda mahalli kiliselerden, birinin rahibi, genci, kilisedeki faaliyetlerin resimlerini Çizmesi için küçük bir ücret karşılığı işe aldı. Ama çiçeği burnunda Sanatçının bir "stüdyo" ya ihtiyacı vardı. Hem resim çizebileceği, hem de uyuyabileceği bir yer lazmdı ona.

Allah'tan ki, kilisenin eski bir garajı vardı, ama garaj kelimenin tam anlamıyla farelerin istilası altındaydı. Genç burada yaşamak zorundaydı. Ama günlerini birlikte geçirdiği bu farelerden birisi, tıpkı o genç sanatçı  gibi, dünya çapında şöhrete kavuşacaktı. 

Dünyanın her tarafında tanınan bu fare Mickey Mouse genç sanatçı ise hayatının rüyasını asla terk etmeyen Walt Disney'di !