23.05.2013

KÜÇÜK KIRMIZI AŞK KİTABI


Aşkı bulmak ve sürdürmek bir şans, bir tesadüf işi değildir.


Biyolojiye göre aşk, türün devamı için yapılan en uygun seçimdir.
Kimyaya göre aşk, birtakım kimyasal enzimlerin, hormonların oluşumudur.
Sosyal psikolojiye göre eş seçiminde aşk, değiş tokuş prensebine dayanır.

Ama çoğumuz hayat boyu sadece bir ya da birkaç kez aşık oluruz. Eğer ciddi bir liste yaparsak bu bir kaç kişinin birbirini andırdığını, temel özelliklerinin ne kadar birbirine benzediğini görürüz. Hem olumlu hem olumsuz özellikler.

Eğer bilinçli bir seçim yapmıyorsak yani ilk ilişkimizden ders almadan ve kendimizi geliştirmeden yeni bir ilişkiye giriyorsak ikinci eş ilkine benzer.

Aşık olduğumuz kişi, bizi yetiştiren insaların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşır.

Çocukluk travmalarının ille de devasa boyutlarda olması şart değil. En iyi koşullarda büyümüş olsak bile görünmez incilmelerle dolu oluyoruz. Kaldı ki kaçımız bilinçli anne babalar tarafından yetiştirdik?

Terk eden ebeveyn yerine, güvenilir bir eş seçmeli. Aşırı koruyucu ebeveyn yerine özgür bırakan eş seçmeli. Alkolik ebeveyn yerine alkol kullanmayan eş seçmeli.

Ama bu muhakemeyi yeni beyin yapar. Eş seçimini ise eski beyin yapar. Zaman boyutu olmayan eski beyin . Eski beyin anne babaya benzeyen eş seçer. Çünkü eski koşulları yeniden yaratıp, anne babayı 'düzeltmek' ister.

Aşkın bu ilk döneminde;
 yani ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız döneminde aşıklar birbirine sınırsız güvenir.

Aşkın orta dönemi...

İlişkinin bu döneminde kadın da erkek de ödül beklemeye başlar.

Aşkın güç mücadelesi dönemi...

Ama bu beklentiler partnerle paylaşılmaz. Onun zihin okuması beklenir. Oysa eşimizin ihtiyaçlarını gidermek için değil, kendi psikolojik ve duygusal gelişimimizde ilerlemek için evlenmiştik.

Güç mücadelesinde ise hem ana babamızın olumsuz özelliklerini hem de kendimizde yadsıdığımız olumsuz özellikleri onda görmeye başlarız.

Tüm bunları bilinçsizce yaparız.

İlişkinin bitiş dönemi...

Güç mücadelesi ilişkiyi adım adım bitirir. İlişki bir süre sonra ya biter ya da tükenmiş nice evlilik gibi mutsuz bir şekilde sürmeye devam eder.

Bir ilişkide bilinçli çaba gerektirir. Emek gerektirir. Bilinçaltı inaçların değiştirilmesi gerekir. Bireysel gelişim gerektirir.

Sevgi emektir. Ama kendini sevmek ama başkasını sevmek. İkisi de emek gerektirir.

Bir aşk kitabı daha paylaşmak istedim sizinle.
Bir sonraki yazım da 'doyumlu ilişki '

Bütün yazılarımı okumak için facebook: yağmurun dünyası
 

21.05.2013

STRES YÖNETİMİ SEMİNERİNDEN NOTLAR


Bugün kariyer.net in düzenlediği eğitime katıldım. Çok beğendiğim bir seminer oldu sizede bu seminerde öğrendiklerimi anlatacağım. Umarım size de bir faydası bulunur.

Stresi altında yatan korkudur.

Tamamen yeni (Daha önce deneyimlediğimiz yeni şey)
Risk-Belirsizlik (Olacağını tehmin edemeyeceğimiz bir şey)
Ego için tehdit (Bir insan olarak yetkinliğiniz sorgulanıyor)
Kontrolsüzlük (Durumu çok az da hiç kontrol edemeyeceğini hissediyorsunuz)

Ve bunların beklentisi

STRESİN TANIMI...

Bir durumu algılıyoruz ve yorumlama şeklimize stres diyoruz.

Düşüncelerinize dikkat edin, kelimeleriniz olur.
Kelimelerinize dikkat edin, davranışlarınız olur.
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olur.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, hayatınızı değiştirir...

Farkındalık ile stres yönetimi mümkündür. Ana temel konu farkındalığımızı geliştirmektedir. Farkındalık;

Bedendeki hisler,
Duygular,
Düşünce.

Şeklinde farkındalık ile mümkündür. Stres kötüdür denilmez. İyi yönleri de vardır.

Seminerdeki anlatılan örneği anlatmam gerekirse,

Diyelim ki Çırağanda bir yemeğe gidiceğim. Nefis bir yemek beni bekliyor. Şöförüm beni kağıthane dersinden götürürken dedim ki kenara çek ve bana bir şişenin içine kağıthane deresinin pis kokusunu doldur. Ve yemeğe gittik Çırağanda enfes bir yemek yerken, şöförüme dedim ki bana o şişeyi getir ve o pis kokuyu salonun ortasında açıyorum ve pis koku bütün salonu kaplıyor. sizce ben bunu neden yaptım?

İşte bu sizin çok güzel bir ortama kötü düşünceleri götürme şeklinizdir. Sizce  gerek var mı?

ZİHNİNİZİ YÖNETEREK, STRESİNİZİ AZALTIN...

Stres gerçek olaydan çok bizim onu nasıl algıladığımızla ilgilidir.

Duygular ve stres bulaşıcıdır.

İş hayatında bizi strese sokan nedenler...

Hedef baskısı, Zaman baskısı ve iş yükü....

Yeterince kaynağımız olmadığını düşünüyoruz. İşte bu nedenle biz strese giriyoruz.
Stres tepkisini hayatta kalmak için veriyor.

Çocukların strese girmesi boylarının uzamamasını neden olur.

Bizim vücudumuzda stersin etkilediği ve sinirin bulunduğu yerler. BAŞ, ÇENE, SIRT sinirlerine vurur.

Stresten kaçınmak için algı değişikliği ve olayların karşısındaki yorumuzu değiştirmemiz gerekiyor. Zihnimiz gerçeği ayırt edemez. Yine seminerde verilen bir örneği vermem gerekirse,

Evinize hırsız girmesini istemiyorsunuz ve evinizin bahcesine çok iyi eğitilmiş hırsızlara karşı bir köpek aldınız. Kafanız çok rahat ve artık korkmuyorsunuz hırsızlardan. Hırsızlarda uyanık olduğu için köpeğin odağını değiştirmeye çalışıyorlar ve et verip köpeğe sizin evinize girip soygunu gerçekleştiriyorlar. Bu durumdan rahatsız olup bu sefer bekçi dikiyorsunuz kapınıza. Bir köpeğiniz ve bir bekçiniz var artık. Hırsızlar tekrar geliyor ve köpeğe tekrar odağını değiştirmek içim et veriyorlar ama bu sefer bekçi diyor ki köpeğe hayır senin işin hırsızlarla mücedele etmek. Ve odağını doğru yere çekiyor.

İşte bizim stresli olduğumuzda odağımız kendi içimiz olmalı mesela nefesimize odaklanalım ya da ayaklarımızı yere basıp yeri hissedelim. İşe yaradığını görüceksiniz...:)

Meditasyonunda stresi azaltması gibi bir durum vardır. Seminerde yaptığımız meditasyon tekniklerinden bir tanesi benim bloğumda da paylaştığım nefes tekniğidir. İş yerinde 10 dakikanızı ayırarak yapabilirsiniz. MEDİTASYON YAPMA ZAMANI..

Umarım notlarımı beğenmişsinizdir. Her gittiğim eğitimleri sizinle paylaşıcam.
 Beni takip etmek için...

                                                facebook: YAĞMURUN DÜNYASI

 

16.05.2013

MEDİTASYON YAPMA ZAMANI....


Hayata geçirecek bir işlemde bulunmazsak okuduğumuz, dinlediğimiz, gördüğümüz tüm bilgiler sahip olduğumuz bir 'şey' olarak kalabilirler. Varoluşun kendisinin başlı başına bir işlem olması nedeniyle özellikle spiritüel bilgileri tüm benliğimize veri olarak arkatarabilmemiz için 'var olma' işlemini gerçekleştirmemiz gerekir.

'Var olmanın' ilk kuralı durup izlemektir. Bunun adına 'meditasyon' diyoruz.

Her biri 15 ile 30 dakikayı geçmeyecek yönlendirmelerle kendinizi yeniden keşfedip doğanızla uyum içinde 'olağanüstü' bir hayat sürmeniz dileğimle.

HAYATLA ALIŞVERİŞ MEDİTASYONU

Aslında hayat ile olan alışverişimiz aynı nefes alışverişimiz gibidir; doğal, cabasız ve çömert. Günde kaç kez nefes alıp verdiğimizi saymadığımız gibi, özümüzün hayata kimden, neyi, ne kadar alıp verdiğini de bilemeyiz. Beklenti olmadan hayatın bize akmasına izin veririz.

Kalbimizde bir tıkanıklık var ise bu nefesimizi, nefesimizde ahenk yoksa bu da hayatın bize akışını engeller.

Rahat bir pozisyonda oturun ya da uzanın. Gözlerinizi kapatıp dikkatinizi nefesinize verin. Nefesinizde hiç bir değişiklik yapmadan sadece solumanızı gözlemleyin. Ne kadar nefes alıp, ne kadar içimizde tutup, ne kadar veriyorsunuz? Nefes alış, nefes veriş miktarınız ve bunların süreleri eşit mi?

Şimdi nefesinizde hiçbir değişiklik yapmayın. Sadece nefes alırken ihtiyaç hissettiğiniz enerjileri  -neşe,güven,cesaret,huzur,yaşam gücü, azim, kararlılık vb- evrenden içinize çektiğinizi hayal edin.

Nefesinizi verirken de artık size yaramayan, ihtiyacınız olmayan, doğanıza ait olmayan enerjileri - bitkinlik, öfke,korku,kin,nefret vb- nefesinizle beraber evrene geri verin.

10-15 dakika tekrar ettikten sonra gözlerinizi kapalı tutmaya devam edin. Kendi dinginliğinizde durup nefesinizle beraber içinize doldurduğunuz yeni enerjilerinizi fark ederek özümseyin.

Kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açın.

Çeşitli meditasyon teknikleri öğrendim. Başarının 7 spiritüel yasası kitabında öğrendiğim teknikleri sizinle paylaşıcam. Sizinde bildiğiniz meditasyon teknikleri varsa yorumlarınızı bekliyorum.

facebook: yağmurun dünyası

 

ZORLUKLARA KARŞI KENDİNİ ATEŞLE


Gerçek fakirlik parasal değildir. Gerçek fakirlik düşüncelerimizin fakirliğidir, inançlarımızın fakirliğidir. Fikirler üretirsiniz, bütün kalbinizle inanırsanız, parayı kendinize çekersiniz. Sorun parada değil, sorun her zaman fikirlerde ve inaçta. Tek sermayeniz fikirleriniz olabilir. Hiçbir sınır yok, istediğiniz kadar üretim yapabilirsiniz.

Ne zaman yeni bir şeye kalkışırsanız sizi uyarıyorum, içinizden o olumlu sesler yükselecek. Belki uzman diye adlandırılanlar size hiçbir zaman başaramayacağınızı söylediler; 'Bunun için gerekenler sizde mevcut değil.'

Bu yalanlara inanmayın.

Hayatınızda yolunuza her çıkanı kabullenmeyin.

Siz ortalama olmanız için bu dünyaya gelmediniz.

Hafızanızla değil, hayal gücünüzle hareket edin.

Belki sizi sürekli aşağıya çeken, size yanlış davranan, sizi kötü hissettirmeye çalışan olabilirler. Bırakın bunlar bir kulağınızdan girsin, diğerinden çıksın. İnsanların sizi kırmasına ve neşenizi çalmasına izin vermeyin.

Bugün bir çok proplem yaşıyor ya da fiziksel olarak her açıdan yere çakılmış durumda olabilirsiniz. Dış dünya da bugün ayağa kalkman mümkün olmayabilir; İşindeki sıkıntılar hemen bugün çözülmeyecek, o borç hemen bugün kapanmayacak, sağlığına hemen bugün kavuşamayacaksın, kendini yanlız ya da bunalmış hissediyor da olabilirsin. Belki hayat şu dönemde çok anlamlı gelmiyor olabilir. İtiraz etmiyorum, bugün dış dünyanda bugün ayağa kalkmıyorsan, İÇİNDE AYAĞA KALK!!! Çünkü içinde ayağa kalkarsan, dış dünyanda da yavaş yavaş ayağa kalmaya başlayacaksın.

Bir insanın hayatında neler yaşadığı, içinde neler yaşadığı kadar önemli değildir.

Senin başarın iki kulağının arasında. Başkaların senin hakkında ne düşündüğünde, öğretmenlerin ya da işyerinde ki insanların senin hakkında neler söylediğinde değil, geçmişte neler yaptığında, bugün nerede olduğunda ya da ekonominin içinde bulunduğu durumda da değil. Başarı senin kalbinde. Onu dışarıda arama.

Sen kendini adam yerine koymazsan, başkasının gelip de bunu senin yerine yapmasını bekleme. Yapmayacaklar. Sen kalkıp kaderini eline alacaksın. Bunun başka bir yolu yok.

Geleceğin kendi avuçlarının arasında. Sen kendi kendine yeterlisin. Başarmak için gereken her şeye sahipsin. Beklemek zorunda değilsin. İş değiştirmek zorunda değilsin. Hedeflerinin peşinden gitmek için şimdi hazırsın. Yürekten inanıyorsan başarı için gereken her şeye sahipsin. Yarın değil, gelecek ay değil, hemen şimdi.

Kitaptan kısa bir bölüm yayınlamak, belki sizi motive eder diye düşündüm. Güzel bir gün geçirmenizi dilerim.

                                           facebook; yağmurun dünyası

14.05.2013

FISILTILARI DİNLE


Yıllar içerisinde fark ettim ki evren bizimle fısıltılarla konuşur. Eğer fısıltılara aldırmazsak, küçük çakıl taşları atar üzerimize. Eğer hala evrene kulak vermezsek, tuğlalar gibi problemlerle karşılaşmaya başlarız. Eğer hala evreni duymayacak kadar kalın kafalıysak, o tuğladan örülü duvar üzerimize yıkılı verir, altında kalırız.

Hayatın her alanında bu durumu o kadar çok gözlemledim ki, eğer çakıl taşlarına aldırmazsanız, her an karşınıza problemlerle örülü bir duvat çıkabilir demektir.

Hayatımızla ilgili gerçekten neyin önemli olduğunu düşünmeliyiz. Bazen insanlara onları neyin mutlu ettiğini sorarım. Çoğu hemen cevap vermekte zorlanırlar. Aileleri ve arkadaşlarıyla ilgili bir şey söylerler. Oysa kendi hayatları çok daha farklı bir şeydir.

Hayatta her şeyin bir anlamı vardır.

Tüm bunlar boşuna yaşanmadı.

Çöküş ne kadar büyükse, alınacak ders de okadar büyük olur.

                                                                                         Oprah Winfrey

Oprah ın hikayesini daha önce paylaşmıştım ve çok etkilenmiştim okuduğumda...

KENDİ MUCİZENİ YARAT...

Geçenlerde okuduğum kitabın içinde de hayatından alıntı vardı. Sizinle de paylaşmak isterim... Benim kendimce yapmaya çalıştığım şeyi yapmış. Kitaplardan öğrenmiş...

Babası, Oprah'tan her hafta bir kitap okumasını, onu özetlemesini ve çıkarttığı dersleri kendisine anlatmasını istemiş. Oprah, okuduğu kitaplarla kendini, yaşamı tanımış ve gücünü fark etmiş. Ve sonra her başarısını kendisine bir basamak yapıp hızla yükselmeye başlamış.

İşte ben size Oprah'ı başarıya götüren sihirli formülü yazdım.

facebook: YAĞMURUN DÜNYASI

13.05.2013

MELEKLERLE YAŞAMAK


Ben merak ettiğim ve sizinde merak ediceğini düşündüğüm için paylaşmak istedim. Melek koçluğu olmasından dolayı nasıl bir şeydir dedim ve okuduktan sonra benim mantığıma yatmayan bir kitap olduğunu anladım. Eğitimleri bulunan bir alan ve çoğu insanın yaptığını da biliyorum aslında inanç sistemine bağlı bir alan diyebilirim. Bunlar benim düşüncelerim Sizlerde okuyup kendinize göre olup olmadığını anlayabilirsiniz ve benimle yorumlarınızı paylaşmanızı çok isterim....

Melekleriniz, ilk nefesinizden son anınıza kadar sizlerle. Onlar her zaman yanınızda. Sizi korumak, kollamak, size tavsiyelerini, sevgi dolu sözlerini iletmek, gerektiğinde size cesaret vermek, gerektiğinde sizi avutmak ve herşeyin düzeleceğini hatta çok iyi olacağını söylemek için varlar.

Peki kötü melek var mı?

Yok. Bizim birlikte çalıştığımız 'meleklerim, lütfen bana yardım et' diye seslendiğimiz melekler, tamamen Allah'ın iradesine bağlı, kendi özgür iradesi olmayan, saf sevgi ve ışıkla çalışan varlıklar. Allah'ın uzanan elleri.

Allah'a mı meleklere mi dua edelim?

Öncelikle bilin ki, tüm dualar Allah'a gider. Meleklerimizde Allah'ın elcisidir zaten. Öyleyse neden meleklerden yardım isteyelim ki, direkt Allah'tan yardım istemek varken? Bu soruyu meleklerime sordum, bana 'ister Allah 'tan yardım isteyin, ister meleklerden her ikisi de aynı şey.' dediler.
'Yeter ki yardım isteyin. Yeter ki bırakın, size biraz olsun yardım edebilelim.'

MELEKLERDEN YARDIM İSTEMEK.

İsterseniz düşünün, isterseniz yazın, isterseniz yüksek sesle yardım isteyin, isterseniz onlara şarkı söyleyin.... Melekleriniz her halükarda sizi duyarlar. Yeter ki onlardan yardım isteyin. Hangi konuda yardıma ihtiyacınız varsa, o konuda yardım isteyin. 'Meleklerim, lütfen bana her konuda yardım edin.' demeyin. Çünkü unutmayın ki melekleriniz özgür iradenize karışmazlar. Bu nedenle mutlaka belirli bir konuda yardım isteyin. 'Meleklerim, lütfen bana bu konuda yardım edin.' ya da 'Lütfen bu konuda bana yol gösterin.' deyin.

MELEKLERİN İŞARETLERİ

TÜYLER...

Melekleriniz eğer isterseniz, seve seve size yanınızda olduklarına dail işaretler yollarlar. Meleklerin yolladığı sevgi mesajlarından bir tüylerdir. Aslında biz melekleri kanatları olan işiktan varlıklar olarak düşündüğümüz için bize kanatlı olarak görünüyor melekler. Belki de bu nedenle bize melek tüyleri yollamak onların en yaygın işaretlerindendir.

İşaretlerin gelme şekli, zamanlamaları mükemmeldi, Bazen sorduğum soruya bir cevap, bazen korkumu yenmem için gereken kıvılcımdı işaretler. Bazen de 'Senin yanındayız, sana güç veriyoruz.' diyorlardı melekler. İlk kez 'Geçmiş Yaşam Şifası' çalışması yaptığımda, verdikleri mesaj tam buydu.

BULUTLAR....

Eğer içinizden gökyüzüne bakmak gelirse ve gözünüz birden kocaman kanatları ile size çicek yollayan melek bulutuyla karşılaşırsa 'Bana öyle geliyor herhalde' demeyin. Bulutlar sizi selamlamak, meleklerin sık yaptığı hoşluklardan biridir.

BOZUK PARALAR...

Eskiden yerde bozuk para bulduğumda, hani beş, on kuruş gibi, eğilip olmazdım bile. Artık biliyorum ki, meleklerimin 'biz burdayız ve evrenin bereketi sana akıyor' demelerinin bir yolu önümüze yağdırdıkları bozuk paralardır.

GÖKKUŞAKLARI....

Gökkuşağı, melekerin en sevdiği işaretlerden birisidir. 'Biliyoruz ki gökkuşağını görmek size sevinç veriyor ve bu da bizi çok mutlu ediyor.' diyor melekler.

SAYILAR

Melekler bazen bize, tekrar tekrar belirli sayıları önümüze çıkarak mesaj verirler.
1 'Düşüncelerine dikkat et, çünkü şu an düşüncelerinle yaratıyorsun' demek.
2 'Meleklerin senin yanında ' demek.
3 sayılar ise aydınlanmış üstatların sizinle olduğu
4 sayılar 'bu işi meleklerine bırak biz hallediyoruz' demek
5 'doğru yoldasın, bu yaptığını yapmaya devam et' demek
6 bırak bizlere bırak Allah halletsin
7 Bir mucize bekle demek.
8 Bereket sana geliyoer demek
9 Hayatının amacı üzerinde çalış demek
0 Allah seni seviyor demek

Eğer bu sayılardan birkaçını birlikte görüyorsanız, mesajları birleştirin ve en önemlisi içgüdükerinize güvenin . O mesaj hakkında ilk aklınıza gelen şey doğrudur.

Melekleriniz, size seslerini başkaları aracalığı ile de duyurabilirler. Diyelim ki bir konuda onlara soru sordunuz. Aradığınız cevap, radyodaki bir şarkı ya da yemek yediğiniz restora

ndaki garsonun söylediği bir cümle olarak da gelebilir.

Meleklerinize herhangi bir konuda danıştığınızda bir den gözünüzün takıldığı şeylere dikkat edin. Ama özellikle bir şey aramasın gözleriniz.



Bir bölüm olarak sizinle paylaştım ve bu kitaptan derlediğim bir post daha sizinle paylaşacağım. Bilgilendirmek adına okuduğum bir kitaptır.

facebook: YAĞMURUN DÜNYASI

Benzer konular: TÜM BUNLAR BOŞUNA YAŞANMADI

                           % 100 DÜŞÜNCE GÜÇÜ
 

12.05.2013

ÇİFT KARİYERLİ EŞLER - ÇİFT KARİYERLİLİK


Çift Kariyerli Eşler; Ekonomik koşullar gereği; büyük çoğunluğu, karı koca, ikisi birden

çalışmaktadırlar. Bu durum, çiftlerin özel yaşamlarında olduğu gibi iş yaşamlarında da birtakım sorunlara yol açmaktadır. Her iki taraf da kendi kariyer yolunda, çizdiği hedefler doğrultusunda ilerlemeyi planlamaktadır. Bazı durumlarda, yolları çakışmakta ve herhangi birinin kariyerinin devamı, diğerinin kariyerine engel olabilmektedir. Öte yandan, özellikle kadın açısından, çocuk ve benzeri ailevi sorumluluklar da kariyer sürecinde etkili olabilmekte, bir engel yaratabilmektedir.

Bu tip kariyere sahip çiftleri, üç grup altında toplamak mümkündür.

* Aynı işletmede aynı kariyeri izleyen eşler
* Aynı işletmede farklı kariyer izleyen eşler
* Farklı işletmede benzer veya farklı kariyer tercihleri olan eşler.

Çift Kariyerlilik; Bireyin iki farklı kariyer alanında da ilerlemesini ifade etmektedir. Çalıştığı her iki iş de belirli bir uzmanlık, deneyim gerektiriyor ve bunun karşılığında da her ikisi de; bireye unvan, statü ve kariyer sağlıyorsa, burada çift kariyerlilikten söz etmek mümkün olacaktır. Böylesi bir durumda; her iki kariyer yolunda da ilerlemeye çalışan kişi açısından, birtakım sorunlar ortaya çıkacaktır. Çabasını her iki kariyere paylaştırmaya çalışacak kişi, başarıya ulaşmakta zorlanacaktır. Burada kişinin daha çok ilgi duyduğu, hoşlandığı keriyer basamağında ilerlemesi onu başarıya götürecek, iş tatmini ve motivasyonunu artıracaktır.

Benzer konular: MOBBİNG SÜRECİNİN AŞAMALARI
                         
                            MOBBİNG İN FİZYOLOJİK BELİRTİLERİ

                           MOBBİNGCİ TİPLER

FACEBOOK: YAĞMURUN DÜNYASI

ÇALIŞMA HAYATINDA KADIN OLMANIN ZORLUĞU


Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) yaptığı araştırmalar doğrultusunda; kadınların toplam çalışanların yüzde kırkını oluşturduğu, işsizlik oranlarının erkek çalışanlara göre daha yüksek olduğu ve yoğun olarak çalışma koşullarının kötü ve işten çıkarılmanın kolay olduğu işlerde çalıştıkları görülmektedir. Konuyu ülkemiz açısından irdelediğimizde de, durumun pek de iç açıcı olduğunu söylememiz mümkün değildir. Makro açıdan ortaya çıkan bu durumun yanı sıra; mikro açıdan, organizasyonlar düzeyinde bakıldığında da kadın çalışanların, özellikle üst yönetim kademelerinde ilerlemelerinin daha kısıtlı olduğu görülmektedir. Kadınların üst kademelerde yer almamasına çeşitli gerekçeler ileri sürülmektedir.

* Kadınların çocuk büyütmek için kariyerlerine ara vermeleri veya durdurmaları.
* Kadın çalışanların aile ve meslek yaşamı sorumluluklarını dengeleme arayışları.
* Başarılı kadınların kendi işlerini kurup, bağımsız çalışma istekleri.

İşimiz en büyük servetimiz...

Cam Tavan Karamı; Kadın çalışanların organizasyonun üst düzey kademelerine ilerlemelerini engelleyen, görülmeyen ve geçilemeyen engelleri tanımlamaktadır. Bu engellerin, kadınların bu noktalarda başarılı olamama olasılıklarından değil, sadece kadın olmalarından dolayı çıkartıldığı ileri sürülmektedir. Diğer bir deyişle cam tavan, organizasyonlarda üst yönetim pozisyonları için kadınlara konan keyfi bir engeldir. Bu engeller kadınların eğitim düzeyi, performansı, fiziksel görünümü veya yetenekleri gibi özelliklerine bakılmaksızın, cinsiyetlerine bağlı olarak ortaya çıkartılmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalarda, organizasyonda terfi etmeyi bekleyen kadınların, bunun gerçekleşmemesi durumunda uğradıkları hayal kırıklıkları vurgulanmaktadır. Bu aşamada görünmez engellerle karşılan kadınların hevesleri kaybolmakta, bu konuda başarılı olmanın olanaksızlığını kabullenmekte, ya işten ayrılmakta ya da kariyer ilerlemelerine yönelik çabalarından vazgeçmektedirler. Cam tavan görünmez bir unsur olarak hep var olmakta ve özellikle kadın çalışanların ilerlemelerinde karşılarına çıkarak belirgin bir hal almaktadır.

Benzer konular: DÜNYADA MOBBİNG
                          İŞCİ DAVALARI
                          REKABET YASAĞI İŞ SÖZLEŞMESİ

Yeni yazılarımı takip etmek için; facebook: YAĞMURUN DÜNYASI
 

KOÇLUK SÜRECİ


Her yerde karşımıza çıkan yeni bir meslek koçluk. Acaba yapabilirmiyiz. Bende eğitimlere katıldım yakın zamanda ve deneyimlerimi sizinle paylaşmak istedim.

KOÇ, Kişinin gerçek potansiyelini ortaya çıkarmayı sağlamaktır.

Hiç kimseye hiç bir şey öğretemezsiniz olsa olsa, onu kendinde keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz.
                                                                                            Galileo Galilei

KOÇLUKTA AMAÇ

* Kişinin güçlü yanlarını yukarı çıkartmak,
* Kişinin engelleri aşmasına yardım etmek,
* Sahip olduğu potansiyelleri sürekli eğitim yoluyla eksiksiz olarak kullanmasını sağlamak.
* Daha etkin olabilmek için yeni beceriler ve etkinlikler edinmek,
* Yeni sorumluluklara hazır hale gelmek,
* Kendini yönetmek,
* Performans hedeflerini netleştirmek ve onlara yönelik çalışmak,
* İş tatmini ve motivasyonu yükseltmek,
* İyi bir rol modeli gibi davranın.

KOÇLUK SÜRECİ

* Can kulağı ile dinlemek,
* Doğru soruları sormak,
* Kanaatlerinizi savunmak,
* Koç olarak geribildirimde bulunmak,
* Koç olarak geribildirim almak,
* Anlayış birliği sağlamak,

KOÇLUK ESNASINDA; Koçinin (Danışanın) net olmasını sağlamalıyız. Bu konuda sorular sormalıyız. Konuşmasını devam ettirmesine teşvik etmeliyiz. Ucu açık sorular sormalıyız. ÇÜNKÜ.....? gibi,
Karşınızdaki insanın niyet ve duyguları hakkında daha fazla şey öğrenmek istediğinide açık uçlu sorular sorulur...
Ses tonunuz yapıca olsun...
Hedeflerin gerçekçi olmasına yardımcı olmak, Hedeflerin tutturulması için yerine getirilmesi gereken görevlerin önceliklerinin belirlenmesinde koçluk yaptığınız kişiye yardımcı olmak.
Potansiyel engellere işaret etmek ve potansiyel çözümler konusunda beyin fırtınası yapmak.
İyi giden ve gitmeyen şeylerin neler olduğu üzerinde durmak.
Gözlemlerimizi paylaşmak ve kaydedilen olumlu ilerlemeleri pekiştirmek.
Eylem planında yapılması gereken olası değişiklikleri tespit etmek.
Çıkardıkları iyi işleri taktir etmek.

GÜÇLÜ SORULAR?
NERDE?
NASIL?
HANGİ?
NE?
NE ZAMAN?

'Size koçluk yapmamı istediğiniz herhangi bir konu var mı?
'Hangi sürecinden bahsetmek istersiniz?'
'Duygularınızdan bahsetmek istermisiniz?'
'Değiştirmek istediğiniz şeylerden bahsetmek ister misiniz?'

'Anlattıklarınızdan bir şey hissediyorum. Hissettiğime isim veremedim bana yardımcı olur musunuz?'

Koçi size kendi ile ilgili nasıl yapmalıyım gibi sorular sorduğunda bir koçun vermesi gereken soru.....
'Benim fikrimimi soruyorsun?' dur. Koçlukta koçiye sadece sorular sorarak kendi çözümünü kendi bulması istenir. Nadir durumlarda kişiye yön verilebilir.

'Ne tür kaynaklarınız var?'
'Ne tür engelleriniz var?'

Koçluk esnasında koçi konusurken duygularını ona geri yansıtmamız taktirde farkındalık sağlayabiliriz koçide.

'O an şu an olmuş olsaydı şu an neler yapardınız?'
'Bu değişim sürecinde neler görüyorsunuz?'

Yapılandırma  aşaması, koçi yapamam dediğinden ya da başaramam dediğinde,

'Daha önce zorluklarla ilgili başarabildiğin şeyler hakkında bize anlatabilir misin?
'Yapabilmiş olsaydın nasıl olurdu?'

'Herşey mümkün olsaydı neleri farklı yapardın?'

Bu aşamada Nelere EVET, Nelere HAYIR demeye hazırsın?

Koçluk sürecinin aşamalarını gittiğim eğitimden notlarımı sizinle paylaştım. Bu konuya ilgi duymamdan dolayı sizinle bir çok paylaşımda bulunacağım... Sizinde eklemek istedikleriniz varsa bizimle paylaşın... Kendi kendinizin koçu olun....

facebook: YAĞMURUN DÜNYASI

Benzer konular: HAYAT HAKKINDA
                          
                         KENDİMİ BULMA YOLU


 


 

3.05.2013

DEVLER VE BÖCEKLER


Colorado' daki Long's Peak'in eteğinde dev bir ağaç gövdesi vardır. Doğabilimcileri bunun 400 yıldır orada olduğunu söylerler. Ağaç yaşadığı uzun yıllar boyunca on dört kez yıldırımdan zarar görmüş, sayısız kasırga ve fırtınaya tanık olmuştu. Bunların hepsinden kurtulmayı başarmıştı.

Sonunda bir böcek ordusu ağaca saldırdı ve onu yere devirdi. Böcekler ağacın kabuğunu yediler ve ısısrıklarıyla ağacın tüm direncini yıktılar. Yıldırımların, kasırgaların ve fırtınaların yıkamadığı bu dev bir insanın iki parmağının arasında ezebileceği küçücük böceklerin önünde yıkıldı kaldı.

Biz de bu orman devine benziyoruz değil mi?

Hayatta pek çok yıldırım ve fırtına atlatıyoruz, ama iki parmağımızın arasında ezebileceğimiz böceklere benzeyen üzüntülerin bizi yiyip bitirmesine izin veriyoruz.

                                                                                     Üzüntüyü bırak yaşamaya bak kitabından...

Düşüncelerinizin ya esiri ya da efendisi olursunuz.
                                                                      Denis Waitley

TÜM BUNLAR BOŞUNA YAŞANMADI...


Yasemin Soysal kendi hayatından bir paylaşımda bulunmuş kitabında. Özetleyerek sizinle paylaşmak istedim. Bana göre çok doğru, eğer başımıza bir şey gelmişse bu boşuna değildir. Yasemin Soysal da küçük yaştaki şişmanlığını ve üniversiteye kadar süren şişmanlığı kendine bilgi getirmesini sağlamış. Şişmansanınz bunun sebebi var. Güzel bir paylaşım olmuş.. Kitabından daha detaylı okuyabilirsiniz....


Okul sırasında oturmuş, zilin çalmasını bekliyordu. Sadece kızlarla dolu bir lisede şamatanın orta yerindeydi. Onlardan biri değildi, diğerleri de zaten böyle birini kendilerinden görmüyordu. Koca sınıfta sadece iki arkadaşı vardı. Tenefüsler başkaları için eğlenceliydi geçerken onun için diyet bisküvisini ve elmasını yemek için fırsattı sadece karnını doyurmak için yemiyordu, çünkü karnı bir türlü doymuyordu zaten. Sanki doymanın ne demek olduğunu bilmiyordu.

Koşuşu bittikten sonra eve gelir, kendine bir tepsi hazırlandı. Yemeği mutfakta yemek yerine salonda televizyon karşısında yemeği tercih ederdi.

Annesi bu durumuna kızardı. Gündüzleri evde özgürdü, buzdolabının kapağını istediği zaman açıp kapatır. İstedği kadar yemek yiyebilirdi. Ama akşam olduğunda eve annesi gelir ve sürekli 'Çekil artık şu dolabın başından!' derdi.

Tok olduğunu biliyor ama yine de sürekli bir şeyler atıştırmak istiyordu.

Bu yüzden geceleri gündüzleri olduğu kadar rahat değildi.

Saçları kısaydı, sorun saçlarının sadece kısa olması değil, kesiminin de erkek gibi olmasıydı.

Artık yemekler çok daha lezzetli geliyordu. Sokaktaki tüm bu gereksiz kargaşadan sonra tek istediği, serin evinde tepsiyi önüne çekip lezzet yolculuğuna çıkmaktı. Yedikçe daha çok nefret ediyor, nefret ettikçe de daha da çok yemek istiyordu. Birkaç kere de kusmayı denemişti. Çünkü böyle yemeye devam ederse gerçekten şişmanlayacaktı.

Teyzesi sürekli 'Büyüdüğünde kapılardan geçemeyeceksin' diyordu.

Tüm bu süreç onu iyice asosyalleştirmişti. Bir dönem sonra artık otobüste birine saati bile soramaz hale gelmişti.

İnsanlardan ürkek bir hali vardı. Erkekler onun için uzak durulması gereken varlıklardı.

Geceleri koşmaya başladı. En iyi çözüm buydu. Oturdukları evin yanında uzun bir yokuş vardı. Okul ve ev arasında da bir sürü merdivenleri olan sokaklar. Okuldan sonra o merdivenleri koşarak çıkıyor, geceleri de yokuşu tırmanıyordu.

Her seferinde vazgeçmek istedi ama gözyaşları içinde yokuşlarda bacaklarının yandığını hissede hissede devam etti. Kendini ne kadar çok zorlarsa o kadar kolay zayıflatacağını düşünüyordu. Çünkü hep böyle duydu, böyle bildi. Canı bacaklarından daha çok yanıyordu. Çünkü koşarken, hayallerini düşünüyor, bacağındaki ağrıya odaklanıyor, sonra bir de kendine bakıyordu. Döktüğü terden çok döktüğü gözyaşları yüzünü ıslatıyordu.

Daha zarif ve ince görünmek yerine gittikçe daha kalın ve geniş görünüyordu. Durum böyle olunca daha sert sporlar yapmaya başladı.

Kimse ona kaslarının şiştiğini söylemedi, sert sporlar yapınca bedendeki kas kütlesinin artacağından haberi bile yoktu. Spor yaptıkça iştahı daha çok artıyor, İştahı arttıkça daha çok yiyor, yediğini eritmek için daha çok spor yapıyordu. Ama gün geçtikçe aynadaki görüntüsünden daha çok nefret ediyor ve kendinden intikam alırcasına daha çok yemek yiyordu. Sanki yemek yiyerek kendisine saldırıyordu.

Lise zorbela bitmişti. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Hangi bölüme girinceğine dair bir fikri yoktu. Ama hangi bölüm olursa olsun psikolojiyle ilgili bir şeyler yapmak istiyordu. Yaşadığı tüm bu süreçte tek kurtarıcısı kitapardı. Annesi sürekli kişisel gelişim kitapları getiriyordu eve. Orada başka bir dünya buluyordu kendine.

Yaşıtları erkeklerle flört ederken o erkeklerle yan yana gelmek bile istemiyordu.

Arasının en iyi olduğu şey yemkelerdi, onlarla da hasretti. Diyete başlamıştı! Diyet maceraları diğer maceralarına renk katmıştı.

Gazeteden, televizyondan duyduğu kadardı diyet bilgisi de. Zaten diyeti ancak akşama kadar sürüyordu. Akşam ne oluyorsa eve geldiği an tüm kontrolünü yitiriyordu.

Bütün gün azıcık bir şeyle durabiliyordu, fakat akşam eve geldiğinde doysa bile aklı yemeklerde oluyordu.

Zayıflamak için ideal bir yöntem olduğunu söylemişti birileri, bütün gün sırada bacakları kaşınır, terledi ama yine de o poşetleri çıkartmazdı.

Kısıtlama duygusundan nefret ediyordu. Özgür olmayı o kadar çok istiyordu ki. Başta kendinden kurtulmak iistiyordu. Sanki birileri onu hiç bilmediği bir bedene hapsetmiş gibiydi.

Gerçekten okuduğu kitaplardaki gibi, düşünceleriyle bir şeyleri değiştirebilir miydi acaba?

Gerçekten istediği şeyleri kendine çekebilir miyim?
Gerçekten çok isterse mucizeler gerçek olur muydu?

Zaman ilerledikçe en azından neden, niçin sorularından nasıl sorularına geçmeyi başarmıştı. Kendisini yavaş yavaş çözdükçe tüm bu süreç onun için oyuna dönüşmeye başladı.

Ve sonra,
 

Sınıfta oturmuş öğrencilerinin gelmesini bekliyor. Bu salonda seminerleri dinlemek için bilet sattığı günleri, kendi geçmişini ve küçük kızı tekrar tekrar hatırladı. Hatırlamak kelimesi hafif kalıyordu, çünkü o küçük kızı sanki karşısında görüyordu. Sanki kendi geçmişi karşışında oturmuş hayran hayran ona bakıyordu.

Vakit ilerledi. Salondaki insanlar kendi aralarında konuşuyor, gürültü bir örtü gibi salonun üzerinde dalgalanıyordu. Ve sunucu sahneye çıktı. O ise en önde oturmuş, isminin anons edilmesini bekliyordu.

Sunucu konuşmasını bitirdi. 'Ve şimdi sahneye YASEMİN SOYSAL'ı çağırıyorum.' dedi.
Geçmiş onu bugüne getirmek için vardı. Acılara, kendisini çaresiz hissettiği o anlara rağmen! Çünkü anlamıştı artık, hiçbir şey başuna yaşamamıştı....

Yasemin Soysal ın diğer tanıttığım kitaplarım. RUHUNU DİNLE, BEDENİNİ DOYUR...
                                                                     TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ
                                                                      TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ-2

YAĞMURUN DÜNYASI: FACEBOOK

                                                                     

2.05.2013

RUHUNU DİNLE, BEDENİNİ DOYUR



Yazarın yeni kitabı daha önce ki kitaplarını da tanıtmıştım. Ve kitabından altını çizdiklerimi sizinle paylaşmaya devam edicem. Ben çok beğendim sizlere de tavsiye ederim. İYi okumalar.

Yöntemler ne olursa olsun asıl sorunu çözecek olan sensin!!!

Fark etmeniz değiştirmeniz gereken şeyi anlamazsanız hayat boyu aynı yerde takılıp kalırsınız.

Sanki hep aynı dersten sınava giren öğrenci gibi öğrenci gibi hissedersiniz kendinizi. Hep aynı sorunlarla uğraşır, hep aynı tür kişileri çeker, hep aynı şeylere üzülürsünüz.

Unutmayın, hislerinizi ve sezgilerinizi geliştirmek istiyorsanız duygularınızı keşfetmeniz lazım. Bedeninizi değiştirmek istiyorsanız yine duygularınızı keşfetmeniz lazım. İşte yolculuğumuz başlıyor.

Bazı kişisel gelişim meraklıları vardır; Sürekli kitap okurlar, herkesin derdine reçete yazarlar, öğrendikleri bilgileri bir yaşam koçu edasıyla ballandıra ballandıra anlatırlar ama bu bilgileri sadece laftadır. Herkese ne yapmaları, ne yapmamaları gerektiğini söylerler ama onların hayatlarına baktığınızda esasında hiçbir şeyin farklı olmadığını görürsünüz. Her günün birbiri ile aynı olduğunu bir yolda yürüdüklerini fark edersiniz. Allah sevgisinden, tasavvuf yolundan bahsederler ama insan sevgisinden bihaber olduklarını görürsünüz.

İşte bazı yeme sevdalıları da böyledir. Yemek yemeği çok sevdiklerini, yemeklere aşık olduklarını söylerler ama her gün aynı besinleri tüketirler. Yemeklerin lezzetini hissetmeden tıkınırcasına yerler, yemekleri koklayıp yedikten sonra şükretmek yerine ortadan kaldırırcasına mideye indirirler.

Yaradan boşuna vermedi size bu kiloları. Bu sıkıntıları veya bedensel bozukluğu boşuna yaşamıyorsunuz. Keşfetmeniz gerekenler var ve siz de bunu farklı bir yola yapacaksınız.

Eğer bedeninizin ne istediğini anlayabilirsiniz sadece kilo vermekle kalmayacak, aynı zamanda kendinize doğru da derin bir yolculuk başlatmış olacaksınız. Çünkü her şey bir ve bütündür. Ne yemen gerektiğini duyamazsan, Yaradan ı nasıl duyacaksınız?

Kilolarınızdan şikayet mi ediyorsunuz?
ETMEYİN...

Bu bir şans aslında. Kilo vermek sadece sizin kendinizle olan bağlantınızı güçlendirmek için ortaya çıkmış minik bir sorun. Ve siz de bu sorunu çözmek için bu yoldasınız.

Esasında yediklerimiz değildir bizi mutlu eden. Yeme eylemidir. O sofrada oturup yediğimiz yiyeceğe kafamızı gömmek, içerisinde kaybolmaktır. Bizi mutlu eden. Bitmesini istedmediğimiz şey yiyecekler değil yemek yeme eylemidir.

Farkındalık size daha kaliteli bir yaşam sağlar.

Kilo vermek bir amaç değil, bedenin otamatikman dönmesi gereken kendi doğal denge halidir.

Bedeni dinleyerek yemek yediğiniz zaman, yani bedenin ihtiyaçlarına göre yemek yediğiniz zaman tabak tabak yemek tüketmenize gerek kalmaz. Beden doyduğu noktada size sinyali gönderir.

Midenin tok olması ile bedenin tok olması aynı şey değildir.

Kilolarınızı bir sorun olarak değil, size uzatılmış bir ip olarak düşünün... DEĞİŞİN!!!

Ve bu değişim öyle derinden olsun ki sadece bedeninizi değil, aynı zamanda zihninizi de değiştirsin.

Şunu anladım ki bu konularla ilgili okumaya devam edildiği sürece otamatikman kendinizde gelişen birşeylerin farkına varıyorsunuz. Ben bunu kendimde farkettim. Sizde deneyin derim.

Yasemin Soysal ın sitesinde bulunan yapmanız gereken 10 madde....


1: Yemekler küçük tabaklarda yenilecek.
2: Tartıya çıkmak yasak.
3: Zayıflamak istediğinizi kimseye söylemeyin.
4: Yatağınızda her zaman aynı yönde yatmayacaksınız. Yastığınızın yönünü değiştirin.
5: Kadehlerde ve güzel bardaklarda sularınızı içeçeksiniz.
6: Televizyon karşısında her zaman ve aynı saatte kesinlikle oturmayacaksınız.
7: Yemek masasında her zaman aynı yere oturmayacaksınız.
8: Başkasında beğendiğiniz, takmaya cesaret edemediğiniz takıları bu süreçte takıcaksınız.
9: Zayıflama sürecinde siyah giyinmek kesinlikle yasak.
10: Bütün diyetleri çöpe atın.

Düşünce gücü bizi nasıl zayıflatır? bu konu ile ilgili yazılar yazmaya devam edeceğim...
Daha önceki yazdığım yazılar:
                                                  TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ
                                                 TEK ŞİŞMAN BEYNİNİZ-2

                                    FACEBOOK: YAĞMURUN DÜNYASI