Hayatın bizlere sunduğu en büyük ödüldür bir işte çalışmak. Onun sayesinde ihtiyaçlarımızı karşılar ve yine onun sayesinde kendi ayaklarımız üzerinde duruyor olamnın gururunu yaşarız. Kısacası yaşamak için çalışmak zorundayız.
Herşeyden önce maddi nedenlerdir bizi çalışmaya sevk eden.
Sonra insanoğlunun ihtiyaçlarından biri olan sosyal bir varlık olmak, çalışma hayatında kendisini bütün canlılığı ile gösterir.
Var olma nedenlerimizden birisi olan yaratma ve üretme duygusu bizi sürekli bir arayışa yönlendirir. Bu da işimizde, sosyal hayatımızda verimli ve başarılı olmamızı sağlar.
Çalışmak, toplumda tüketici değil de üretiyor olmak bir insan için ne büyük mutluluktur. İşimizi; emeğimizi ve yüreğimizi katarak, zekamızla yeteneğimizi birleştirerek onu bir sanata dönüştürmek. İşte ancak o zaman hissederek yaşar ve hayatımızdan zevk alır, aynı zamanda bir ışık olur aydınlatırız çevremizdeki karanlıkları. Sürekli bir şeyler üretmek ve yenilerin peşinde olmak bizi hep canlı tutacak ve yarattığı pozitif enerji ile hayat amacımız haline dönüşecektir. Oluşan bu pozitif enerji beden ve ruh sağlığımızı da olumlu etkileyecektir. Sanırım insanlardaki birçok hastalığın emeklilik dönemine denk gelmesi bir raslantı olmasa gerek. Çalışmak aynı zamanda yaşamın omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Bunun anlamını en iyi şekilde kavramak ve yaşamak için.
İşimiz ve orada geçirdiğimiz zaman yaşantımızın büyük bir bölümünü içine alır. Evde eşimizden ve çocuklarımızdan daha çok iş arkadaşlarımızla beraber oluruz. Bu nedenledir ki; Nerede ve hangi işi yapıyor olursak olalım ister bir çaycı, bir çöpcü ya da üst kariyer sahibi üst düzey bir yönetici hiç farketmez. İşimizi yaparken bir keman virtiyözü ya da bir ressam gibi kendimizden geçmeli onun içinde olmalı ve işimizi bir sanata dönüştürmeliyiz. Ne mutlu ki yaşam bize böylesine bir fırsat sunmuştur.
Herşeyin başı sevgi olduğu gibi, iş hayatında da mutlu ve huzurlu ve başarılı olmanın yolu işini sevmekten geçer. Ya sevdiğin işi yapacaksın, ya da yaptığın işi seveceksin.Eğer sevdiğin bir işi yapıyorsan bir gün bile çalışıyor olmazsın der şair.
İŞİNİ ÖYLE SEV Kİ! BAŞARILARIN, BEDENİNİ VE YÜREĞİNİ GÜÇLENDİRİRKEN, VERDİKLERİNLE DE YEPYENİ HAYATLAR BAŞLATMIŞ OLACAKSIN.
Biz çalışanlar olarak işimizi ne kadar çok sever ve elimizden gelenin en iyisini yaparsak, sadece bunu yaparsak hayatımızda mucizeler yaratabiliriz.
En basitten bir yemek yapmayı düşünelim, bütün malzemelerini tam ayarında katmış olsak da, eğer sevgimizi, yüreğimizi ona katmıyor ve isteyerek yapmıyorsak lezzet ve sunum bakımından başarılı olmamız mümkün olmaz.
Gerçek olan şu ki, biz istediğimiz hayat standartlarını yakalayabilmek için çalışmak zorundayız. Öyleyse seçimimizi doğru kullanarak, işyerinde geçen zamanımızı kendimize zehir etmektense nedenlerimizi ve sonuçlarını düşünerek yaşantımızın bir parçası kabul edip onu mutluluğa dönüştürelim.
İşimizde mutlu ve başarılı olmamız yaptığımız işe hangi duygu ve düşüncelerde yaklaştığımıza bağlıdır. Her şeyden önce itici ve teşvik edici bir güce ihtiyacımız var. Bizi sabah yatağımızdan kaldırıp işimizin başına getiren o güç ve o ana düşünce nedir? Sadece para kazanmaksa amacımız bütün gün, akşamın bir an önce olmasını iple çekeriz. Bedenimizle o işi yapıyoruzdur ama ruhumuz, yüreğimiz farklı yerlerdeyse, o işten haz almamız ve başarılı olmamız söz konusu değildir. Hep işin kolayına kaçarız ve bizden öncekiler nasıl yapmışsa aynı şekilde devam ederiz kendimizden hiçbir şey katmadan. Kitap gibi azbarlayip hergün aynı kitabı okumakta ısrar ederiz.
Peki neden?
Belki de bilinmeyene karşı bir korkudur içimizdeki, yeni şeyler keşfedip uygulamaya geçtiğimizde ret edilme düşüncesi alıkoymuştur hep bizi bazı atılımlardan.
Sadece bedenimizle çalışıyorsak işimizin KÖLESİ oluruz.
Bedenimiz ve beynimizle çalışıyorsak o işin USTASI oluruz.
Bedenimiz, beynimiz ve yüreğimizle çalışıyorsak işimizin LİDERİ oluruz.
Bedenimizle oldukça iyi bir performans gösterebiliriz. Durup dinlenmeden akşama kadar çalışabiliriz bu şekilde ancak işimizin KÖLESİ olabiliriz, yaptığımız işten zevk almak ve mutlu olmak gibi duygulardan yoksun kalırız. Oysa insan yaptığı işten zevk aldığı sürece mutlu, başarılı ve gelişimine açık olacaktır.
Bir kişinin iş yaparken bedenini ve beynini ortaya koyması durumunda ise, o işte ustalaşmış ve artık gözü kapalı hale gelmiştir. Mükemmeldir yaptığı işte kimse kendisiyle yarışamaz. Yinede mutsuzdur kişi tatmin olamaz, nedenini bilmediği bir eksiklik vardır içinde.
Eksik olan en önemli unsur her işe anlam katan yüreğimizi ve duygularımızı hesaba katmamaktır. İşinde ve iş yerinde mutluluğu yakalayan bir insan ancak tam manasıyla verimli ve mutlu olacaktır. En önemlisi ise beynimiz, bedenimiz ve yüreğimizle yaptığımız işte liderliği yakalamış oluruz. Lider olmak sadece bir yetki alıp emirler yağdırmak birilerini yöneltmek değil, sahip olduğu liderliği başarılarıyla, duruşuyla, hayata bakışıyla ve çevresine yansıttığı ışığıyla sergileyendir.
Beynimizde hapsolmuş düşüncelerimizi açığa çıkaralım çünkü yıllardır kafeslerinizde şıkışıp kalmış özgürlüğünü bekleyen kuşlar misali bizim emirlerimizi beklemektedirler. Yaptığımız iş ne olursa olsun ve alanda ne kadar iyi olursak olalım yine de kendimize kocaman bir NASIL? NİÇİN? NE ZAMAN? NEREDE? ve KİM? sorularını sormayı ihmal etmeyelim. Hem iş hayatımızda hem de sosyal hayatımızda iz takip eden değil, yarattıklarımızla arkamızda iz bırakan olmalıyız.
O halde gelin bugünümüzü kendimizin sıfır noktası olarak kabul edelim. Şimdiye kadar öğrendiklerimizin üzerine yeni yeni bilgiler deneyimler koyarak hayatımızda ki ikinci doğuşumuzu gerçekleştirelim.
Bu yazı YÜKSEL ERYILMAZ'ın yeni kitabından ve hatta daha basımda olan kitabından alıntıdır. İş yaşamından soğuduğum bir sırada karşıma çıktı.Evet çalışmak zorundayız... Kariyer planlama ile ilgili de yazılar yazmayı düşündüğüm için bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.
iyi okumalar......
Herşeyden önce maddi nedenlerdir bizi çalışmaya sevk eden.
Sonra insanoğlunun ihtiyaçlarından biri olan sosyal bir varlık olmak, çalışma hayatında kendisini bütün canlılığı ile gösterir.
Var olma nedenlerimizden birisi olan yaratma ve üretme duygusu bizi sürekli bir arayışa yönlendirir. Bu da işimizde, sosyal hayatımızda verimli ve başarılı olmamızı sağlar.
Çalışmak, toplumda tüketici değil de üretiyor olmak bir insan için ne büyük mutluluktur. İşimizi; emeğimizi ve yüreğimizi katarak, zekamızla yeteneğimizi birleştirerek onu bir sanata dönüştürmek. İşte ancak o zaman hissederek yaşar ve hayatımızdan zevk alır, aynı zamanda bir ışık olur aydınlatırız çevremizdeki karanlıkları. Sürekli bir şeyler üretmek ve yenilerin peşinde olmak bizi hep canlı tutacak ve yarattığı pozitif enerji ile hayat amacımız haline dönüşecektir. Oluşan bu pozitif enerji beden ve ruh sağlığımızı da olumlu etkileyecektir. Sanırım insanlardaki birçok hastalığın emeklilik dönemine denk gelmesi bir raslantı olmasa gerek. Çalışmak aynı zamanda yaşamın omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Bunun anlamını en iyi şekilde kavramak ve yaşamak için.
İşimiz ve orada geçirdiğimiz zaman yaşantımızın büyük bir bölümünü içine alır. Evde eşimizden ve çocuklarımızdan daha çok iş arkadaşlarımızla beraber oluruz. Bu nedenledir ki; Nerede ve hangi işi yapıyor olursak olalım ister bir çaycı, bir çöpcü ya da üst kariyer sahibi üst düzey bir yönetici hiç farketmez. İşimizi yaparken bir keman virtiyözü ya da bir ressam gibi kendimizden geçmeli onun içinde olmalı ve işimizi bir sanata dönüştürmeliyiz. Ne mutlu ki yaşam bize böylesine bir fırsat sunmuştur.
Herşeyin başı sevgi olduğu gibi, iş hayatında da mutlu ve huzurlu ve başarılı olmanın yolu işini sevmekten geçer. Ya sevdiğin işi yapacaksın, ya da yaptığın işi seveceksin.Eğer sevdiğin bir işi yapıyorsan bir gün bile çalışıyor olmazsın der şair.
İŞİNİ ÖYLE SEV Kİ! BAŞARILARIN, BEDENİNİ VE YÜREĞİNİ GÜÇLENDİRİRKEN, VERDİKLERİNLE DE YEPYENİ HAYATLAR BAŞLATMIŞ OLACAKSIN.
Biz çalışanlar olarak işimizi ne kadar çok sever ve elimizden gelenin en iyisini yaparsak, sadece bunu yaparsak hayatımızda mucizeler yaratabiliriz.
En basitten bir yemek yapmayı düşünelim, bütün malzemelerini tam ayarında katmış olsak da, eğer sevgimizi, yüreğimizi ona katmıyor ve isteyerek yapmıyorsak lezzet ve sunum bakımından başarılı olmamız mümkün olmaz.
Gerçek olan şu ki, biz istediğimiz hayat standartlarını yakalayabilmek için çalışmak zorundayız. Öyleyse seçimimizi doğru kullanarak, işyerinde geçen zamanımızı kendimize zehir etmektense nedenlerimizi ve sonuçlarını düşünerek yaşantımızın bir parçası kabul edip onu mutluluğa dönüştürelim.
İşimizde mutlu ve başarılı olmamız yaptığımız işe hangi duygu ve düşüncelerde yaklaştığımıza bağlıdır. Her şeyden önce itici ve teşvik edici bir güce ihtiyacımız var. Bizi sabah yatağımızdan kaldırıp işimizin başına getiren o güç ve o ana düşünce nedir? Sadece para kazanmaksa amacımız bütün gün, akşamın bir an önce olmasını iple çekeriz. Bedenimizle o işi yapıyoruzdur ama ruhumuz, yüreğimiz farklı yerlerdeyse, o işten haz almamız ve başarılı olmamız söz konusu değildir. Hep işin kolayına kaçarız ve bizden öncekiler nasıl yapmışsa aynı şekilde devam ederiz kendimizden hiçbir şey katmadan. Kitap gibi azbarlayip hergün aynı kitabı okumakta ısrar ederiz.
Peki neden?
Belki de bilinmeyene karşı bir korkudur içimizdeki, yeni şeyler keşfedip uygulamaya geçtiğimizde ret edilme düşüncesi alıkoymuştur hep bizi bazı atılımlardan.
Sadece bedenimizle çalışıyorsak işimizin KÖLESİ oluruz.
Bedenimiz ve beynimizle çalışıyorsak o işin USTASI oluruz.
Bedenimiz, beynimiz ve yüreğimizle çalışıyorsak işimizin LİDERİ oluruz.
Bedenimizle oldukça iyi bir performans gösterebiliriz. Durup dinlenmeden akşama kadar çalışabiliriz bu şekilde ancak işimizin KÖLESİ olabiliriz, yaptığımız işten zevk almak ve mutlu olmak gibi duygulardan yoksun kalırız. Oysa insan yaptığı işten zevk aldığı sürece mutlu, başarılı ve gelişimine açık olacaktır.
Bir kişinin iş yaparken bedenini ve beynini ortaya koyması durumunda ise, o işte ustalaşmış ve artık gözü kapalı hale gelmiştir. Mükemmeldir yaptığı işte kimse kendisiyle yarışamaz. Yinede mutsuzdur kişi tatmin olamaz, nedenini bilmediği bir eksiklik vardır içinde.
Eksik olan en önemli unsur her işe anlam katan yüreğimizi ve duygularımızı hesaba katmamaktır. İşinde ve iş yerinde mutluluğu yakalayan bir insan ancak tam manasıyla verimli ve mutlu olacaktır. En önemlisi ise beynimiz, bedenimiz ve yüreğimizle yaptığımız işte liderliği yakalamış oluruz. Lider olmak sadece bir yetki alıp emirler yağdırmak birilerini yöneltmek değil, sahip olduğu liderliği başarılarıyla, duruşuyla, hayata bakışıyla ve çevresine yansıttığı ışığıyla sergileyendir.
Beynimizde hapsolmuş düşüncelerimizi açığa çıkaralım çünkü yıllardır kafeslerinizde şıkışıp kalmış özgürlüğünü bekleyen kuşlar misali bizim emirlerimizi beklemektedirler. Yaptığımız iş ne olursa olsun ve alanda ne kadar iyi olursak olalım yine de kendimize kocaman bir NASIL? NİÇİN? NE ZAMAN? NEREDE? ve KİM? sorularını sormayı ihmal etmeyelim. Hem iş hayatımızda hem de sosyal hayatımızda iz takip eden değil, yarattıklarımızla arkamızda iz bırakan olmalıyız.
O halde gelin bugünümüzü kendimizin sıfır noktası olarak kabul edelim. Şimdiye kadar öğrendiklerimizin üzerine yeni yeni bilgiler deneyimler koyarak hayatımızda ki ikinci doğuşumuzu gerçekleştirelim.
Bu yazı YÜKSEL ERYILMAZ'ın yeni kitabından ve hatta daha basımda olan kitabından alıntıdır. İş yaşamından soğuduğum bir sırada karşıma çıktı.Evet çalışmak zorundayız... Kariyer planlama ile ilgili de yazılar yazmayı düşündüğüm için bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.
iyi okumalar......
cok güzel uzundur ama okuduguma pisman olmadim :)))
YanıtlaSilAslında bende uzun diye yazmak istemedim çünkü uzun yazılar okunmuyor bence ama yeni yazarlara destek olmak amacıyla yazdım.. okumanıza çok sevindim teşekkür ederim yorumuz için...
Sil