EVET EVET DEĞİŞECEK!!!
En başta verdiğimiz bir söz var ya, özellikle evlenenler için söylüyorum bunu 'Ölene kadar seveceğime söz veriyorum' yahu o kadar güzel bir geceyi böyle bariz bir yalanla nasıl batırabiliyorsunuz?
Size ölene kadar sevgi olmaz ASLA demiyorum. Elbette olur, çok da güzel olur. Altını çizmek istediğim şey şu; siz bu sözü verirken kastettiğiniz şey aslında SEVECEĞİM değil, seninle ölene kadar evli kalacağım.
İşte bu sözü - her ne kadar iyi niyetli olsanız bile- veremezsiniz. İkinci kitabımda verdiğim örneği burada da kullanmak istiyorum.
Bir düdüklü tencere aldığınızda, eğer kutusunda HAYAT BOYU GARANTİ yazısını görüyorsanızeminim siz de benim gibi gülümsüyorsunuzdur. Kimin hayatı, ya şirket kapanırsa, ya ben kazık takmış bir şekilde 108 yıl yaşarsam? O kadar boş bir garanti ki verdikleri. Bir tencerden bile beklemeyeceğiniz şeyi evlendiğiniz insandan bekliyorsunuz, Valla BRAVO.
Evet bir evlilik bile yaşam boyu sürebilir. Ben de öyle olsun isterim kendi evliliğim için AMA bunun olması için sözler veremem ve söz isteyemem ÇÜNKÜ her gün değişiyoruz. Her gecen yıl bizi farklı birisi yapıyor ve bir ilişki, evlilik ancak, iki tarafta paralel değişim içindeyse hayatlarının sonuna kadar sürebilir. Bu konuyu en son biraz daha deşeceğim merak etmeyin. Şimdi bahsetmek istediğim şeyse DEĞİŞİM.
Biri ile birliktesiniz ve sevmediğiniz bazı huyları var. Belki sizi anlamıyor, belki sizi eleştiriyor, belki sizde olan ve onun sevmediği bazı özellikler yüzünden tartışıyorsunuz, belki çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili fikir ayrılıkları yaşıyorsunuz.
Yaşadığınız sorun her ne ise, eğer TOLERE ediyorsanız yandınız. Çünkü bir yandan tolere ederken bir yandan da karşınız daki insanın değişmesi üzerine YATIRIM yapmaya başlıyorsunuz. Ve başlıyorsunuz beklemeye 'Ee hadi değişsin ama..'
Eğer kendisi durumun farkında değilse, kendisi bunun değişmesi gerektiğinin farkında değilse ASLA DEĞİŞMEYECEK, daha doğrusu sizin istediğiniz yönde değişmeyecek çünkü farkında olmadığı sürece doğru bir şey yaptığını zannediyor. Siz onun değişmesini beklediğiniz, umutla beklediğiniz sürece, onu tolere ediyor olacaksınız. Ve sakın unutmayın; tolerasyon bir meziyet değil, aksine ateşin üzerinde unutulmuş düdüklü tenceredir ve PATLAYACAKTIR. Siz de eminim sonunda patlayacaksınız. İşte ondan sonra hakimin önüne geçer ve 'şiddetli geçimsizilik' maddesi altında boşanırsınız, hiç şaşırmayın.
Karşınızdaki insanın beğenmesiğiniz bir huyu varsa lütfen kendinize şu soruyu sorun.
-Bu huyunun HİÇ değişmemesini ama hiç değişmemesini KABUL EDEBİLİYOR MUSUNUZ?
Öyle mahsuscuktan kabul etmekten bahsetmiyorum. Gerçekten kabul etmekten bahsediyorum. Bunu yapamıyorsanız, karşınızda ki insana değişebilmesi için gereken alanı, gereken fırsatı tanımıyorsunuz demektir. Çünkü enerjinizle, bakışınızla,laflarınızla sürekli değişmediğini hatırlatacaksınız ona.
Esra ile ilk defa birlikte yaşamaya başladığımızda bir huyu beni fazlasıyla rahatsız etmeye başlamıştı. Esra tam bir telefonkolikti. Hala bugün bile ne zaman bu hikayeyi anlatsam itiraz eder. Aslında itirazlarında haklı da çünkü onun algısına göre çok doğal olan, benim algıma göre doğal olmayan bir şeyi yapıyor. Yani ikimiz de haklıyız. Ben sadece kendi açımdan olayı yaşadığım şekli sizlerle paylaşacağım.
Ne zaman arabaya binsek hemen telefona sarılır, ne zaman bir yerde yemek yesek mutlaka telefonda olur. VE ben bu durumu bir türlü kabullenemiyordum. Zaten önceki kısımları da hatırlarsınız, o zamanlar sevgininde ispatlanmasının peşinde olduğum için bu beni iyice çıldırtıyordu.
Tolerayon vitesine geçmiş bir şekilde yaşıyorduk günlerimiz. Önce konuştum, olmadı. Sonra tartıştım, yine olmadı. Hatta inatlaşma yoluna bile gittim. O her telefon çaldığında ben birilerini arıyor ve daha yüksek sesle konuşuyordum. Telefonu ilk açan o olduğu içim 'telefondayım biraz yavaş' diye fırça yiyip oturuyordum aşağı.
Sonunda size tavsiye ettiğim soruyu kendime sordum.
'Esra hiç değişmesse, hayatı boyunca böyle kalsa, ben bunu kabullenebilir miyim?'
İlk tepkim elbette hiç iç açıcı değildi. Kabus gibiydi hatta. Fakat sonra bu ilişkinin güzel yanlarını düşünmeye başladım. İki seçeneğim vardı. Ya bu yüzden sürekli tartışacak ve olayları iyice çukura itecektim, ki bu ilişkinin ileride bitmesine bile yol açabilirdi ya da bir şekilde bu durumla huzur içinde yaşamayı öğrenecektim. Ben ilişkiyi seçtim. Her bu duruma maruz kaldığımda, durumun içinde huzur bulacağım bir şeyler aramaya başladım.
-Ee bak ne güzel o telefondayken benim de kendime ayıracak vaktim oluyor.
-Ben de hafta mı planlarım.
-Bir film seyrederim.
Artık aklıma ne geldiyse odağımı oraya çevirdim. Bir süre sonra, iki ay kadar kısa bir süre sonra durum benim için tamamen kabul edilebilir bir hal almıştı.
Bir akşam eve geldiğimde Esra yine telefondaydı. Kafamı salondan içeri uzatıp ona bir öpücük gönderdim ve banyoya girmeye karar verdim. Telefonda olması beni rahatsız etmediği gibi aksine 'ohh bende güzel bir köpük banyosu yapar, günün yorgunluğunu atarım.' diye düşündüm. Tam banyo kapısından girerken Esra' nın sesini duydum. Telefonda ki arkadaşına şöyle diyordu.
-Canım Aykut şimdi geldi. Öğleden beri görüşemedik. Onunla vakit geçireyim şimdi, seni yarın ararım.
İki ay önce duyabilmek için sağ kolumu feda edebileceğim cümleyi söylemişti. Hem de ben artık hiç beklemiyorken. Beklemediğimden eminim çünkü bunu duyduğumda benim aklımdan geçen düşünce ise şu olmuştu.
-Ama ben köpük banyosu yapacaktım yahu ;)))
Onun değişmesine BAĞIMLI olmadan, değişmesi için yatırım yapmadan durumu kendi içimde kabul etmiş VE ona EĞER ARZU EDİYORSA değişebilmesi için gerekli alanı vermiştim.
Burada özellikle sizi uyarmak istediğim bir şey var. Bu konuyu size bu kadar kısa biir sürede anlatabilir miyim emin değilim ama yine de ucundan çıtlatayım.
Karşınızdakini kabullenmeyi, sakın size yapılan bazı diğer davranışlarla karıştırmayın.
Buna benzer örnekleri anlattıktan sonra bir öğrencim olayı ters yöne doğru götürmeye başlamıştı. Kocası sürekli hakaret ediyor, arkadaş grupları içinde karısını aşağılıyor, 'sen beceremezsin,sen salaksın,sen elini bir işe attın mı o iş yandı.' gibi cümlelerle konuya devam ediyordu. Öğrencim bu durumu kabullenmeye çalışmaya çalışmış.
Aman diyiyim burada çok dikkat edin;
Odundan mermer masa yapamazsınız. Evet o odunu siz çektiniz kendinize ama mermer masa yapın diye değil. Neyin ne olduğunu anlayın diye.
Peki bu durumda hangi olayı kabulleneceğiz, hangi olaya HAYIR diyeceğiz.
Aslında aradaki farkı anlamak çok kolay.
Eğer karşınızda ki insanın davranışı, size karşı yapılan bir şeyse, HAYIR deme vakti gelmiş demektir. Eğer karşınızdaki davranışı size karşı yapmıyor sadece kendi istediği şekilde davranıyorsa, o zaman secenek vakti gelmiş demektir.
Esra bana kıllık olsun diye, bana hakaret olsun diye, beni aşağılamak veya benden uzak durmak için telefonda konuşmuyordu. Telefonda konuşmayı sevdiği için konuşuyordu.
yağmurun dünyası: facebook
En başta verdiğimiz bir söz var ya, özellikle evlenenler için söylüyorum bunu 'Ölene kadar seveceğime söz veriyorum' yahu o kadar güzel bir geceyi böyle bariz bir yalanla nasıl batırabiliyorsunuz?
Size ölene kadar sevgi olmaz ASLA demiyorum. Elbette olur, çok da güzel olur. Altını çizmek istediğim şey şu; siz bu sözü verirken kastettiğiniz şey aslında SEVECEĞİM değil, seninle ölene kadar evli kalacağım.
İşte bu sözü - her ne kadar iyi niyetli olsanız bile- veremezsiniz. İkinci kitabımda verdiğim örneği burada da kullanmak istiyorum.
Bir düdüklü tencere aldığınızda, eğer kutusunda HAYAT BOYU GARANTİ yazısını görüyorsanızeminim siz de benim gibi gülümsüyorsunuzdur. Kimin hayatı, ya şirket kapanırsa, ya ben kazık takmış bir şekilde 108 yıl yaşarsam? O kadar boş bir garanti ki verdikleri. Bir tencerden bile beklemeyeceğiniz şeyi evlendiğiniz insandan bekliyorsunuz, Valla BRAVO.
Evet bir evlilik bile yaşam boyu sürebilir. Ben de öyle olsun isterim kendi evliliğim için AMA bunun olması için sözler veremem ve söz isteyemem ÇÜNKÜ her gün değişiyoruz. Her gecen yıl bizi farklı birisi yapıyor ve bir ilişki, evlilik ancak, iki tarafta paralel değişim içindeyse hayatlarının sonuna kadar sürebilir. Bu konuyu en son biraz daha deşeceğim merak etmeyin. Şimdi bahsetmek istediğim şeyse DEĞİŞİM.
Biri ile birliktesiniz ve sevmediğiniz bazı huyları var. Belki sizi anlamıyor, belki sizi eleştiriyor, belki sizde olan ve onun sevmediği bazı özellikler yüzünden tartışıyorsunuz, belki çocuğun yetiştirilmesi ile ilgili fikir ayrılıkları yaşıyorsunuz.
Yaşadığınız sorun her ne ise, eğer TOLERE ediyorsanız yandınız. Çünkü bir yandan tolere ederken bir yandan da karşınız daki insanın değişmesi üzerine YATIRIM yapmaya başlıyorsunuz. Ve başlıyorsunuz beklemeye 'Ee hadi değişsin ama..'
Eğer kendisi durumun farkında değilse, kendisi bunun değişmesi gerektiğinin farkında değilse ASLA DEĞİŞMEYECEK, daha doğrusu sizin istediğiniz yönde değişmeyecek çünkü farkında olmadığı sürece doğru bir şey yaptığını zannediyor. Siz onun değişmesini beklediğiniz, umutla beklediğiniz sürece, onu tolere ediyor olacaksınız. Ve sakın unutmayın; tolerasyon bir meziyet değil, aksine ateşin üzerinde unutulmuş düdüklü tenceredir ve PATLAYACAKTIR. Siz de eminim sonunda patlayacaksınız. İşte ondan sonra hakimin önüne geçer ve 'şiddetli geçimsizilik' maddesi altında boşanırsınız, hiç şaşırmayın.
Karşınızdaki insanın beğenmesiğiniz bir huyu varsa lütfen kendinize şu soruyu sorun.
-Bu huyunun HİÇ değişmemesini ama hiç değişmemesini KABUL EDEBİLİYOR MUSUNUZ?
Öyle mahsuscuktan kabul etmekten bahsetmiyorum. Gerçekten kabul etmekten bahsediyorum. Bunu yapamıyorsanız, karşınızda ki insana değişebilmesi için gereken alanı, gereken fırsatı tanımıyorsunuz demektir. Çünkü enerjinizle, bakışınızla,laflarınızla sürekli değişmediğini hatırlatacaksınız ona.
Esra ile ilk defa birlikte yaşamaya başladığımızda bir huyu beni fazlasıyla rahatsız etmeye başlamıştı. Esra tam bir telefonkolikti. Hala bugün bile ne zaman bu hikayeyi anlatsam itiraz eder. Aslında itirazlarında haklı da çünkü onun algısına göre çok doğal olan, benim algıma göre doğal olmayan bir şeyi yapıyor. Yani ikimiz de haklıyız. Ben sadece kendi açımdan olayı yaşadığım şekli sizlerle paylaşacağım.
Ne zaman arabaya binsek hemen telefona sarılır, ne zaman bir yerde yemek yesek mutlaka telefonda olur. VE ben bu durumu bir türlü kabullenemiyordum. Zaten önceki kısımları da hatırlarsınız, o zamanlar sevgininde ispatlanmasının peşinde olduğum için bu beni iyice çıldırtıyordu.
Tolerayon vitesine geçmiş bir şekilde yaşıyorduk günlerimiz. Önce konuştum, olmadı. Sonra tartıştım, yine olmadı. Hatta inatlaşma yoluna bile gittim. O her telefon çaldığında ben birilerini arıyor ve daha yüksek sesle konuşuyordum. Telefonu ilk açan o olduğu içim 'telefondayım biraz yavaş' diye fırça yiyip oturuyordum aşağı.
Sonunda size tavsiye ettiğim soruyu kendime sordum.
'Esra hiç değişmesse, hayatı boyunca böyle kalsa, ben bunu kabullenebilir miyim?'
İlk tepkim elbette hiç iç açıcı değildi. Kabus gibiydi hatta. Fakat sonra bu ilişkinin güzel yanlarını düşünmeye başladım. İki seçeneğim vardı. Ya bu yüzden sürekli tartışacak ve olayları iyice çukura itecektim, ki bu ilişkinin ileride bitmesine bile yol açabilirdi ya da bir şekilde bu durumla huzur içinde yaşamayı öğrenecektim. Ben ilişkiyi seçtim. Her bu duruma maruz kaldığımda, durumun içinde huzur bulacağım bir şeyler aramaya başladım.
-Ee bak ne güzel o telefondayken benim de kendime ayıracak vaktim oluyor.
-Ben de hafta mı planlarım.
-Bir film seyrederim.
Artık aklıma ne geldiyse odağımı oraya çevirdim. Bir süre sonra, iki ay kadar kısa bir süre sonra durum benim için tamamen kabul edilebilir bir hal almıştı.
Bir akşam eve geldiğimde Esra yine telefondaydı. Kafamı salondan içeri uzatıp ona bir öpücük gönderdim ve banyoya girmeye karar verdim. Telefonda olması beni rahatsız etmediği gibi aksine 'ohh bende güzel bir köpük banyosu yapar, günün yorgunluğunu atarım.' diye düşündüm. Tam banyo kapısından girerken Esra' nın sesini duydum. Telefonda ki arkadaşına şöyle diyordu.
-Canım Aykut şimdi geldi. Öğleden beri görüşemedik. Onunla vakit geçireyim şimdi, seni yarın ararım.
İki ay önce duyabilmek için sağ kolumu feda edebileceğim cümleyi söylemişti. Hem de ben artık hiç beklemiyorken. Beklemediğimden eminim çünkü bunu duyduğumda benim aklımdan geçen düşünce ise şu olmuştu.
-Ama ben köpük banyosu yapacaktım yahu ;)))
Onun değişmesine BAĞIMLI olmadan, değişmesi için yatırım yapmadan durumu kendi içimde kabul etmiş VE ona EĞER ARZU EDİYORSA değişebilmesi için gerekli alanı vermiştim.
Burada özellikle sizi uyarmak istediğim bir şey var. Bu konuyu size bu kadar kısa biir sürede anlatabilir miyim emin değilim ama yine de ucundan çıtlatayım.
Karşınızdakini kabullenmeyi, sakın size yapılan bazı diğer davranışlarla karıştırmayın.
Buna benzer örnekleri anlattıktan sonra bir öğrencim olayı ters yöne doğru götürmeye başlamıştı. Kocası sürekli hakaret ediyor, arkadaş grupları içinde karısını aşağılıyor, 'sen beceremezsin,sen salaksın,sen elini bir işe attın mı o iş yandı.' gibi cümlelerle konuya devam ediyordu. Öğrencim bu durumu kabullenmeye çalışmaya çalışmış.
Aman diyiyim burada çok dikkat edin;
Odundan mermer masa yapamazsınız. Evet o odunu siz çektiniz kendinize ama mermer masa yapın diye değil. Neyin ne olduğunu anlayın diye.
Peki bu durumda hangi olayı kabulleneceğiz, hangi olaya HAYIR diyeceğiz.
Aslında aradaki farkı anlamak çok kolay.
Eğer karşınızda ki insanın davranışı, size karşı yapılan bir şeyse, HAYIR deme vakti gelmiş demektir. Eğer karşınızdaki davranışı size karşı yapmıyor sadece kendi istediği şekilde davranıyorsa, o zaman secenek vakti gelmiş demektir.
Esra bana kıllık olsun diye, bana hakaret olsun diye, beni aşağılamak veya benden uzak durmak için telefonda konuşmuyordu. Telefonda konuşmayı sevdiği için konuşuyordu.
yağmurun dünyası: facebook
ne diyeceğimi bilemiyorum.günlerdir hatta belkide aylardır beklediğim bir yazıydı bu nesıl da denk geldi. Ama şu an düşünemiyorum resmen dondum kaldım. acaba kişisel olarak soru cevaplıyor musunuz?
YanıtlaSilElimden geldiğince cevap vermeye çalışırım...:))
Sil