22.03.2013

AŞKBOOK-6


SEVGİNİN İSPATININ ARANMASI

Eğer ilişkide kendiniz olmaktan vazgeçmeye başladıysanız çok kısa bir sürede başınıza gelecek tek şey BAĞLANMAK olacak demiştik. Bağlandığınızdaysa başınıza gelecek tek şey KAYBETME KORKUSU olacaktır. Çünkü bağlandığınız an, artık onsuz olma fikri sizin için kabus halini alacak.


 Kaybetme korkusu başladığı anda ise, şu dakikaya kadar bu ilişkide yapmadığınız bir şeyi yapmaya başlayacaksınız, 'onu kaybetmek için bir neden olmadığını kendinize ispatlamak'. Peki sizce, bunu nasıl yapacaksınız? Onun bütün davranışlarını mikroskop altına yatırarak. Size olan sevgisinin ispatlanması en önemli madde halini alacak ilişki içinde. Çünkü ANCAK sizi sevdiği sürece, bu ilişki içinde kalacağından emin olabiliceğinize inanmaya başlayacaksınız. 'Yok yahu ben öyle bir şey yapmam' diyenler şu cümlelere bir göz atsınlar.

-Bak ya bu hafta benimle çıkacağına arkadaşları ile çıkmayı tercih etti.Off yaa off.
-Eskiden günde 2-3 mesaj atardın. Şimdi aklına bile gelmiyorum.
-Facebook'ta gördüm seni, Farmville oynamışsın 15:37 de. Ona vaktin var, beni aramaya bi vaktin yok.
-İnsan uçaktan iner inmez bi haber verir yani çok ayıp çok.
- Ee kimler vardı gittiğin doğum günü partisinde. Yok yani sadece meraktan, laf olsun diye soruyorum valla.
-Yani o kadar saat yemeğe gittin,gelince aramadın bile beni, tamam anladık ama insan bir peçete getirir restoranda yahu. Hani seni düşündüm orada da gibilerinden. (Bu sonuncuya hiç şaşırmayın 90'lı yıllarda bir ilişkimde ben söyledim bunu;))

Teprikler tam bir Nazi oldunuz. Esir kampları sağdaki sokaktan girince hemen sol kolda.

Bu noktadan itibaren sevgiliniz ne yaparsa yapsın artık çok geç. Siz sürekli daha fazlasını isteyeceksiniz çünkü her dakika KORKU İÇİNDESİNİZ. Egoyu, süper aç bir çizgi film kahramanı gibi düşünün. Her dakika yemek yemek isteyecek.

Sevginin ispatının aranmaması gerektiğini BİR CÜMLE içinde Esra'dan öğrendim. Sizinle paylaşayım. Umarım size de aynı soğuk duş etkisini yaratır.

İlk aylarımızdan birinde Esra, şu an hatırlayamadığım bir yerlere gitmiştir. Bir süre birbirimizi göremedikten sonra, bir pazartesi sabahı kendisini havaalanından aldım ve hemen güzel bir kahvaltıya gittik. Tam biz hasret giderirken ailesi aradı Esra'yı. Perşembe sabahı tatile çıkıyorlarmış onu haber vermek istemişler. Konuşma nasıl gelişti bilmiyorum ama birdenbire Esra'nın ağzından ağır çekimde şu cümlelerin çıkyığını duydum.

-Aa o zaman ben de sizinle geleyim perşembe sabahı, harika olur!

Kalp krizim ve beyin kanamam arasında yaptığımız kavgayı çok net hatırlıyorum.

-Sen daha yeni gelmedin mi?
-Bu kadar uzun süredir birbirimizi göremedik ve sen dört gün içinde yine mi gidiyorsun?
-Bu nasıl ilişki, bu nasıl sevgi böyle yaaa?

Bunlar burada yazabileceğim en nazik cümlelerim ;) İşte o sırada Esra, benim için rönesans olan tarihi cümleyi sarf etti.

-Eğer sana olan sevgimi, sana baktığımda gözlerimin içinde göremeyecek, sana dokunduğumda enerjimden hissedemeyecek kadar kalassan, hiç işimi gücümü bırakıp sana bunu ispatlamaya çalışmayacağım. Zaten işe yaramayacaktır.
(Kısa bir sessizlik... Jeton düşme sesleri...)
-Perşembe sabahı seni havaalanına bırakayım mı Birtanem?

Sevginin ispatının aranması Türkiye'nin çok genel toplumsal ego kodlarından biri. Çünkü çocukluğumuzdan itibaren şöyle yetiştirildik.

-Bak tabağındakileri bitirmezsen anne çok üzülür.(Annenin seni sevmesi için şunu ve bunu yapman lazım.)
-İlkokullardaki okuma bayramı muhabbeti.
'Çocuklar Selim'i alkışlayalım, sınıfta ilk okuyanlardan biri oldu şimdi kırmızı kurdalesini takıyoruz. Murat, Canan,Sibel size kırmızı kurdale takamıyoruz çünkü beceremediniz. Onun yerine 20 yıl kadar sonra sizi Aykut Oğut'a göndereceğiz.'

Bugüne kadar, sırf kırmızı kurdale takılmadığı için yetersiz olduğuna, yetersiz olduğu için sevilmediğine inanan kaç kişi ile çalıştım tahmin bile edemezsiniz.

-Kolej sınavları kazanıldığında, sanki olimpiyat şampiyonu olmuş gibi konu komşuya gösteriye çıkartıldık. Okullarda takdir ve teşekkür kavramları vardı. İyi güzel buna hiçbir itirazım yok AMA başarısız olduğumuzda niye hemen cezalandırıldık? Sınıfta kaldık, televizyon izleyemedik, bisiklet alınmadı. NİYE ÖNCE BAŞARI,SONRA SEVGİ formülüne saplanıp kaldık?

Halbuki şöyle bir çocukluğumuz olsa fena mı olurdu?

-Evet derslerinden geçemedin canım oğlum, canım kızım. Demek bu sene kafan fazla doluydu. Belki babanla ben fazla beynini....! Gel sana güzel bir bisiklet alalım, seni prensler,prensesler gibi yaşatalım, biraz kendine gel, seneye daha güzel güzel çalış derslerine.

Aman ALLAH korusun, şımarır!

Şımarmakta, şımartılmakta ne mahzur olabilir ki yahu?

Bir insanın kendini, kendi ile ilgili iyi hissetmesinden daha güzel ne olabilir bu dünyada. Lafım sadece ilişkiler için bu yazıyı okuyanlara değil, aynı zamanda anne-baba olanlara da. Çocukluğunuzda şımartılmadığınız için, artık OLUMLAMA denilen tekniklerin peşinden aç ciğerçi kedileri gibi gidiyorsunuz.

-Kendimi seviyorum.
-Ben çok güzelim.
-Ben çok başarılıyım.
-Ben bir harikayım.

İşte her olumlama kitabında bulabileceğiniz en basit cümleler. Bu cümlelerin ne olduğunu zannediyorsunuz ki? Çocukluğunuzda size 'aman şımarmasın' diye söylenmemiş olan cümleler hepsi o kadar.

İlişkilerinizde habire sevginin ispatını ararken bir yandan da, şımarmasın karşı taraf diye, kendiniz sevginizi göstermekten uzaklaşıyorsunuz.

Şu cümleyi bir kere bile kullandıysanız lütfen anında hayatınızdan çıkarın.'Aman çok yüz verme adam-kadın başına çıkar valla. Sonra değerini bilmez, çeket gider.'

Ahh bu cümleyi ilk söyleyeni bi bulsam, biliyorum ona neler yapacağımı.

 

6 yorum:

  1. gayet güzel bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  2. yazılarınızı dikkatle okuyan ve ders almak isteyen herkes
    bir yerlerde kendini bulacaktır.
    bu güzel yazılar için size teşekkür borçluyum kendi adıma :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben teşekkür ederim okuduğunuz ve yorum bıraktığınız için..:)

      Sil