Bir fizikçi, bir kimyacı ve bir ekonomist ıssız bir adaya düşmüş.
Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar, sahile vuran bir konserve kutusu....Dolma!
Fizikçi demiş ki:
'Bir taşla vurup açalım,yeriz.'
Kimyacı demiş ki:
'Ateşe atalım hem pişer hem de kutu açılır.'
Ekonomist:
'Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var...'
(Paul Samuelson)
İktisatçılar varsayımı sever. Aslında varsayımda bulunmak, kontrollerı dışında kalan ve sayısız değişkeni olan ekonomiyi kısmen değerlendirmenin bir yoludur. Diğer türlü iktisatçıların analiz yapmaları, teori üretmeleri güçleşir. Ancak bu varsayımlar olayı o kadar basite indirger ki, teoriyi gülünç duruma düşürebilir; fıkradaki gibi.
DUYGU VE AKIL
Platon'un tasavvurunda, zihin iki atın çektiği at arabasına benzetilebilir. Buna göre akılcı beyin at arabacısıdır. Duygusal beyin ise arabayı çeken atlardır. Dizginleri elinde tutan ve arabaya yön veren arabacı, atlara hakim olmazsa, dizginleri yeniden ele alıncaya kadar araba atların yönetiminde kalır. Arabanın atların idaresine girmesini, tamamen duygularıyla hareket eden bir insanla özdeşleştirmek mümkündür.
Atların biri hırçın, diğeri ise huyludur; tıpkı insanın negatif ve pozitif duygulara sahip olması gibi.
Duygusal beyninizle parasal davranışlarınız arasındaki doğrudan ilişkidir.
AVM'lerin ışıklı vitrinlerinde, parıltılı eşyalara bir plastik kart kadar yakınsınız. Bu noktada dopamini yenebilmeniz zordur.
O halde neden duygu ve aklın savaşında arada kalasınız? Bir çareniz var: Tüm plastik kartları kırıp atmak. Nakitle ödeme yapmaya alışın. Çünkü nakitle ödeme kartların para harcarken yarattığı mali anestezi etkisini yaratmaz. Para çekme ve para harcama işlemlerinde de eski usul şubeden halledin.
'Her uzun yol küçük bir adımla başlar.' düsturundan hareketle mali durumlarını her gün bir önceki günden daha iyiye götürecek ufak da olsa bir adım atmaları, uzun vadede onları içinde bulundukları parasal bunalımdan çıkartmayı başaracaktır. Ve 'daha iyi' ile özledikleri mükemmellik ortamın yakınlaşmanın hazzı, onları bezginlikten kurtaracak; üzerlerindeki ölü toprağını atmalarını sağlayacaktır.
Küçük adımlar derken... Örneğin yol yakınsa eve dolmuşla değil de yürüyerek gitmek, dışarıda yemeği bırakıp evden sandviç getirmek, borçlarını tek bir bankada toplamak gibi...
Bunlar sizi bir günde iyi yapmayacaktır. Zaten amacım bu fikri aklınızdan çıkartmanızı sağlamak. 'Battı balık, yan gider.' ya da ' İnceldiği yerden kopar.' gibi beylik sözleri bezgin mükemmeliyetçilerin sözleridir. Size bunun zahmetsiz olacağını vadetmiyorum. Unutmayınız ki parayı kazanmak zor ve yavaş, kaybetmek ise kolay ve hızlı gerçekleşen bir süreçtir.
Para aileye mutluluk getirmeyebilir, ancak parasızlığın mutsuzluk getireceği kesindir.
Çocuklarınıza sırf idare etmeyi öğrenmeleri için bir miktar para verilerek işe başlanabilir. Haftalık verme iyi bir yöntem; böylelikle çocuk gelir, gider kavramları ile yani bütçe kavramı ile tanışmış olur. Bir şey almak istiyorsa haftalıklarından artırdığı parayla alması gerektiği öğretilmeli, çocuğun tasarruf ve birikim kavramlarını tanıması için. Memurların aybaşını beklediği gibi, hafta başını beklemesini öğretmeli ki ihtiyaçlarını doğru zamana erteleyebilmeyi öğrensin. Böylece gelecekte sonraki maaşlarını borçlanarak şimdiden harcamaya alışmasın.
Bugünlerde toplumun her kesiminden koro halinde ortak sözler yükseliyor:
'Borcum çok,' 'Geçinemiyorum' , 'Gelirimiz az.'...
Mutluluğu eşya da aradığımız için her geçen gün mutsuzluğumuz artıyor.
Herkesin dilindedir. Sabancı ölmeden önce kızına iki adet kapalı zarfta mektup bırakmıştır. Bu mektuplardan birini mezara gömülmeden önce, diğerini de gömüldükten sonra açılmasını istemiştir. Kızı, birinci mektubu babası mezara gömülmeden önce açar. Sakıp Sabancı mektubunda;
'Kızım, beni mezara gömerken lütfen ayaklarıma bir çift çorap giydirin.'
yazar. Kızı mezarlıkta ki hocaya gömülmeden önce babasına bir çift çorap giydirilmesini rica eder.
Hoca 'Hayır' der.
Kızı; 'Babamın vasiyetidir, mutlaka çorap giydirilecek.' der.
Hoca; 'Hayır kızım' der; 'Cenazeya kefenden başka hiç bir şey giydiremezsin. Peygamberler dahi sadece kefenle gittiler.'
Kısa bir münakaşadan sonra 'Bu inançlarımıza uygun değil.' diyerek o bir çift çorabı giydirmeden defnederler Sabancı'yı Sonra Sabancı'nın kızı eve gelir ve ikinci mektubu Babasının vasiyetini yerine getirememesinin üzüntüsüyle açar. Mektupta aynen şöyle yazıyordur.
'Gördün mü kızım, onca servetime rağmen bana bir tek çorabı bile giydiremedin.'
Bu gerçek hikaye, tüketim ve kazanma yarışının sonunu hatırlamanız içindi: Altı üstü beş metrelik bez için!....
PARA ÜZERİNE DENEMELER... kitabından beğendiğim yazıları paylaştım. Sizlere iyi okumalar...
Yiyecek bir şey yok. Lakin bir bakmışlar, sahile vuran bir konserve kutusu....Dolma!
Fizikçi demiş ki:
'Bir taşla vurup açalım,yeriz.'
Kimyacı demiş ki:
'Ateşe atalım hem pişer hem de kutu açılır.'
Ekonomist:
'Farz edelim ki elimizde bir konserve açacağı var...'
(Paul Samuelson)
İktisatçılar varsayımı sever. Aslında varsayımda bulunmak, kontrollerı dışında kalan ve sayısız değişkeni olan ekonomiyi kısmen değerlendirmenin bir yoludur. Diğer türlü iktisatçıların analiz yapmaları, teori üretmeleri güçleşir. Ancak bu varsayımlar olayı o kadar basite indirger ki, teoriyi gülünç duruma düşürebilir; fıkradaki gibi.
DUYGU VE AKIL
Platon'un tasavvurunda, zihin iki atın çektiği at arabasına benzetilebilir. Buna göre akılcı beyin at arabacısıdır. Duygusal beyin ise arabayı çeken atlardır. Dizginleri elinde tutan ve arabaya yön veren arabacı, atlara hakim olmazsa, dizginleri yeniden ele alıncaya kadar araba atların yönetiminde kalır. Arabanın atların idaresine girmesini, tamamen duygularıyla hareket eden bir insanla özdeşleştirmek mümkündür.
Atların biri hırçın, diğeri ise huyludur; tıpkı insanın negatif ve pozitif duygulara sahip olması gibi.
Duygusal beyninizle parasal davranışlarınız arasındaki doğrudan ilişkidir.
AVM'lerin ışıklı vitrinlerinde, parıltılı eşyalara bir plastik kart kadar yakınsınız. Bu noktada dopamini yenebilmeniz zordur.
O halde neden duygu ve aklın savaşında arada kalasınız? Bir çareniz var: Tüm plastik kartları kırıp atmak. Nakitle ödeme yapmaya alışın. Çünkü nakitle ödeme kartların para harcarken yarattığı mali anestezi etkisini yaratmaz. Para çekme ve para harcama işlemlerinde de eski usul şubeden halledin.
'Her uzun yol küçük bir adımla başlar.' düsturundan hareketle mali durumlarını her gün bir önceki günden daha iyiye götürecek ufak da olsa bir adım atmaları, uzun vadede onları içinde bulundukları parasal bunalımdan çıkartmayı başaracaktır. Ve 'daha iyi' ile özledikleri mükemmellik ortamın yakınlaşmanın hazzı, onları bezginlikten kurtaracak; üzerlerindeki ölü toprağını atmalarını sağlayacaktır.
Küçük adımlar derken... Örneğin yol yakınsa eve dolmuşla değil de yürüyerek gitmek, dışarıda yemeği bırakıp evden sandviç getirmek, borçlarını tek bir bankada toplamak gibi...
Bunlar sizi bir günde iyi yapmayacaktır. Zaten amacım bu fikri aklınızdan çıkartmanızı sağlamak. 'Battı balık, yan gider.' ya da ' İnceldiği yerden kopar.' gibi beylik sözleri bezgin mükemmeliyetçilerin sözleridir. Size bunun zahmetsiz olacağını vadetmiyorum. Unutmayınız ki parayı kazanmak zor ve yavaş, kaybetmek ise kolay ve hızlı gerçekleşen bir süreçtir.
Para aileye mutluluk getirmeyebilir, ancak parasızlığın mutsuzluk getireceği kesindir.
Çocuklarınıza sırf idare etmeyi öğrenmeleri için bir miktar para verilerek işe başlanabilir. Haftalık verme iyi bir yöntem; böylelikle çocuk gelir, gider kavramları ile yani bütçe kavramı ile tanışmış olur. Bir şey almak istiyorsa haftalıklarından artırdığı parayla alması gerektiği öğretilmeli, çocuğun tasarruf ve birikim kavramlarını tanıması için. Memurların aybaşını beklediği gibi, hafta başını beklemesini öğretmeli ki ihtiyaçlarını doğru zamana erteleyebilmeyi öğrensin. Böylece gelecekte sonraki maaşlarını borçlanarak şimdiden harcamaya alışmasın.
Bugünlerde toplumun her kesiminden koro halinde ortak sözler yükseliyor:
'Borcum çok,' 'Geçinemiyorum' , 'Gelirimiz az.'...
Mutluluğu eşya da aradığımız için her geçen gün mutsuzluğumuz artıyor.
Herkesin dilindedir. Sabancı ölmeden önce kızına iki adet kapalı zarfta mektup bırakmıştır. Bu mektuplardan birini mezara gömülmeden önce, diğerini de gömüldükten sonra açılmasını istemiştir. Kızı, birinci mektubu babası mezara gömülmeden önce açar. Sakıp Sabancı mektubunda;
'Kızım, beni mezara gömerken lütfen ayaklarıma bir çift çorap giydirin.'
yazar. Kızı mezarlıkta ki hocaya gömülmeden önce babasına bir çift çorap giydirilmesini rica eder.
Hoca 'Hayır' der.
Kızı; 'Babamın vasiyetidir, mutlaka çorap giydirilecek.' der.
Hoca; 'Hayır kızım' der; 'Cenazeya kefenden başka hiç bir şey giydiremezsin. Peygamberler dahi sadece kefenle gittiler.'
Kısa bir münakaşadan sonra 'Bu inançlarımıza uygun değil.' diyerek o bir çift çorabı giydirmeden defnederler Sabancı'yı Sonra Sabancı'nın kızı eve gelir ve ikinci mektubu Babasının vasiyetini yerine getirememesinin üzüntüsüyle açar. Mektupta aynen şöyle yazıyordur.
'Gördün mü kızım, onca servetime rağmen bana bir tek çorabı bile giydiremedin.'
Bu gerçek hikaye, tüketim ve kazanma yarışının sonunu hatırlamanız içindi: Altı üstü beş metrelik bez için!....
PARA ÜZERİNE DENEMELER... kitabından beğendiğim yazıları paylaştım. Sizlere iyi okumalar...
E bu eser olmuş ki bu yazı :D Emeğinize sağlık. Para konusuna gelince para olmadan saadet olmaz kısmına ben inanmıyorum.
YanıtlaSilteşekkürler yorumunuz için
Sil