10.03.2013

KAHPERENGİ..


Çok beğendim. Mükemmel bir anlatım.  Yazarın okuduğum ikinci kitabı ve yazı dilini çok beğendim.. Sizlere de tavsiye ederim. Kitaptan beğendiğim yerleri kısa kısa sizinle de paylaşmak istedim. İyi okumalar... Kitabın diziside var biliyorsunuz. MERHAMET... dizisi kitaptan çok farklı kişiler aynı ama olaylar değiştirilmiş buna rağmen dizisini de severek izliyorum...

 Yanlızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. Bunun için ne kadar uğraşırsan durumun o kadar açıklı hale gelir. Geceyi uzatmak, son bir sigarayı yakmak, bir kadeh daha içmek, ayak sürmek,bin dereden su getirmek.... Bütün bunlar, kapının arkasına gizlenmiş seni bekleyen tekilliğinle karşılaşmanı geçiktirmekten ve çaresizliğini arttırmaktan başka işe yaramaz. Durumu sükünetle kabullendiğin ve onunla şavaşmaktan vazgeçtiğinde ise aniden daha az yalnız biri haline gelirsin. Bu konuda bilinmesi gerekenler fazla değildir. Yanlızlıkta 'çat kapı' yoktur ve yalnız biri kimsenin hayatının doğal uzantısı olmadığından, biriyle buluşmak için daima randevulaşmak zorundadır. Kimsenin hayatını tamamlamaz ve bunun karşılığı olarak da kimse onun hayatını bütünlemez. Kimileri böyle olmasını tercih ettikleri için, kimileri de kimse onları tercih etmediği için yalnızdır. Yanlız biri sadece bir aksesuardır. Süslü bir toka,zarif bir kolye, boktan bir kemer ya da bir çift güzel küpe.... O kadar.  Yoklukları üzüntü verici olsa da kimseyi öldürmez.....

Bir aileden çok tesadüfen yolları keşişmiş insanlara benziyorlardı. Bir yuvayı paylaşan insanlar değil de bir handa karşılaşmış yolcular gibiydiler. Kan bağıyla bağlı olması gerekirken kan uyumsuzluğundan mustarip beş kişi....

Yaslıhan'dan kalkıp İstanbul'a gelmeyi becerdiğine ve bu devasa şehirde bir düzen tutturmayı başardığına göre, dilini de tam olarak düzeltebilirdi. Hatta, eğer gerçekten isterse, ingilizce bile öğrenir ve etrafında ki bu insalar gibi giyinip çaka satabilirdi. Önemli olan istemekti ve o da istiyordu, hem de fazlasıyla.....

Karanlık,karanlık Kapkaranlık,
Bazen insan ruhu yüzünü geceye döner ve o zaman hiç güneş doğmaz. Gün bir döngü değil, monoton bir çizgi halini alır ve dünya tıpkı bir kağıt gibi dümdüz olurken, hayat engebeli olmaktan çıkıp engebenin kendisine dönüşür. Kötü günler denen vakitlerdir bunlar. Aslında ölü günler denemesi gereken, her insanın ömrünün değişik zamanlarında içine düştüğü bataklık günleridir. Hatıralarda hep çok siyah, az beyaz ve hiçrenkli olarak yer eden, doğduğuna pişman olma zamanları... Sadece yaşayanın bildiği, dışarıdan bakanın küçümsediği günler,geceler... Herkesin kıyameti kendine koptuğundan ve herkesin yangını kendini yaktığından içinde olduğunuz karanlığın ne kadar koyu olduğunu kimse göremez. Geçer derler sadece bilmiş bir tavırla, geçer merak etme. Doğrudur söyledikleri, gerçekten de geçer ama ancak sen tek başına , o karanlıkta yeterince uzun süre yürüdükten sonra.....




İstanbula'a geleli iki seneyi geçmişti. Ürkek kuş konduğu şehre alışmış, semtlerini tanımış, yaşamayı öğrenmişti. Oksijen yerine korku soluduğu günler çok gerilerde kalmış, solgun hayallere dönüşmüştü. Her deliğe girip çıkacak kadar yüreklenmişti, herkesle konuşabilir, her yere gidebilirdi. Epeydir kendisini eğreti çengelliğneyle kentin ucuna iliştirilmiş gibi hissetmiyordu; artık akan trafiğin, yürüyen insanların, atılan kahkahaların bir parçası olmayı başarmıştı. Ödünç alınmış kaldırımlarda değil kendi yollarında yürüyordu; başkarından artanı değil, havasını soluyordu; kendi soğuğunda üşüyor, kendi güneşinde ısınıyordu. Geceleri başını göğe kaldırdığında gördükleri kendi yıldızlarıydı. İki yılın sonunda anlamıştı ki, sen bir şehre ait oldukça, o da sana ait oluyordu.


  

3 yorum:

  1. Yazarın anlatımını bende beğendim. Kitabını yakın zamanda okuyacağım. Dizisi de dediğiniz gibi çok güzel. Paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. seldacım sizinde değerli yorumlarınız için ben teşekkür ederim.. bloğumu çok yakından takip ediyorsunuz bu da beni ziyadesiyle çok mutlu ediyor...

    YanıtlaSil