27.06.2014

RANDY GAGE LİDERLİK KONUŞMASI-2


Bu seminerde Kişisel gelişim kitaplarında yazan bir çok konuyu özetleyerek anlatmış kendi yaşamında yenilgilerini ve zaferlerini açık bir şekilde dile getirmiş. Başarısızlığın zıttını, lider olmayı ve başarısızlıklardan başarılı olmayı çok güzel anlatmış. İlgiyle okuyacağınız 2. bölüm... 



insanlara yalvarıyordum.

"Lütfen, işime katılın."

"İşime birilerini katmam lazım."

Yalvarmakdüşündüm işi öyle bir şekilde yapmalıyım ki getirdiğim insanlar süreci olduğu gibi kopyalayabilsinler işe yaramadı.

Sonra insanlarla tartışmaya başladım.

Tartışıp bütün sebepleri, katılmamanın ne kadar aptallık olduğunu söylerdim.

Tartışmanın da pek işe yaradığını söyleyemem.

Sonra düşündüm ki, başarılı insanlar çok iyi konuşmacılar.

Buluşmalarda harikalar.

Müthiş sunumlar yapıyorlar.

Odanın önünde durup tahtalarına daireler çiziyorlardı.

"Güçlü bir sunumcu olmak için bu beceriyi geliştireceğim" dedim.

Haftanın 5 gecesi buluşmalar yapmaya başladım.

Pazartesi, Sah, Çarşamba, Perşembe ve Cuma.

Her akşam beş buçukta sunum yapıyordum.

insanlara da "Siz de kendi adamlarınızı getirin, onları sizin yerinize ikna ederim." dedim.

"En inanılmaz sunumu yapacağım."

Davet üzerine davet, herkesi davet ettim.

Sunumuma bir sürü kişi topladım.

Öyle bir noktaya geldim ki, ayda 30 kişi katıyordum.

"Vay canına," dedim, "artık işi kaptım."

Çünkü 30 kişim vardı, muhtemelen bir sonraki ay o 30 kişi 150 kişi olacaktı.

①ir sonraki ay o 150 kişi 1,000 kişi olacaktı.

Sonra 1,000 kişi 10.000 kişi olacaktı.

Lamborghini siparişimi vermeye hazırdım.

Ama komik bir şey oldu, 30 kişi vardı ya, 150 kişiye dönüşmediler. 100 kişi de olmadılar. Hatta o 30 kişi 3 kişi oldu.

Çünkü 27 tanesi bıraktı.

"Peki"dedim,"bu adamlar ya fazla aptallardı, yada fazla tembellerdi"

"Yeni insanlara ihtiyacım vardı."

Bir sonraki ayda çıktım, bir 30 kişi daha kattım.

Peki ne oldu?

Çoğu bıraktı.

"Bunlar da aptal ve tembeldi. Başkalarını bulacağım" dedim.

Çıkıp daha fazla insan kattım.

Çoğu yine bıraktı.

5 senedir bu işteydim.

Her şeyi denemiştim ama hiçbir şey işe yaramıyordu.

Durup biraz içime döndüm.

Kendimi değiştirmem gerektiği sonucuna vardım.

Yaklaşımımı değiştirmem gerekiyordu.

Fark ettim ki yaptığım şey işe yarıyor, ama kopyalamıyor.

Öyle bir şekilde iş yapmalıyım ki, getirdiğim insanlar benim yaptığımı kopyalayabilsinler.

Fark ettim ki, bütün buluşmaları ve sunumları yapan süperstar olmam birçok insanı çekiyordu, "Vay Canına, harika bir sunumdu" deyip başvuru formunu doldurup katılırlardı,ama işi yapabileceklerini hissetmiyorlardı.

0 sunumu kendilerinin de yapabileceğini hissetmiyorlardı.

Bunun üzerine düşündüm işi öyle bir şekilde yapmalıyım ki getirdiğim insanlar süreci olduğu gibi kopyalayabil sinler.

Her şey benim için 0 Zaman değişti.

Kitaplarımda okuduğunuz, kopyalama merkezinde gördüğünüz adım adım kopyalanabilir sistemimi işte tam olarak 0 Zaman oluşturmaya başladım.

Aydınlandığını nokta oydu.

Benimle ilgili olmadığını kopyalamakla ilgili olduğunu anladığım zaman.

Sizinle ilgili olduğunda diğerleri içinde inanç söz konusu olmaz.

Kopyalamakla ilgili olursa diğerleri içinde inanç olur.

Çünkü sürecin adım adım işlediğini görürler.

Yeni beceriler geliştirirler.

Özgüven kazanırlar ve inanırlar.

Bu yapacağımız en önemli şey.

insanların kendilerine inanmalarını sağlamak.

Yani terse dönmeliyiz, ilgiyi kendi üzerimizden alıp ilgiyi takımlarımıza vermeliyiz.

Lider olmalıyız.

Liderliğin tanımı da önemli bir tanım.

Bunu açmak istiyorum. Çünkü bu, takımlarınızı nasıl kuracağınızın önemli bir parçası olacak.

Liderliğe baktığımızda bu tam olarak ne anlama geliyor?

Liderlik Üzerine bir kitaba katkıda bulunma şansım olmuştu.

Liderliği nasıl tanımlayacağıml sordular.

o bölümü yazarken "Galiba liderliğin ne olduğunu biliyorum ama nasıl anlatacağım " dedim.

"Nasıl tanımlayacağım?"

"Neye indirgeyeceğim?"

Bazı insanları görüp "Onlar lider" diyebiliriz.

"Liderlik gösteriyorlar" diyebiliriz. Ama bu ne demekki?

Benim bulduğum tanım Şu şekilde:

Liderlik insanlara normalde yapmayacakları bir şeyi isteyerek yaptırmanın becerisidir.

Birkaç örneğe bakalım.

Askeriyeörneğine bakarsak her yerde liderliği görürüz.

Orduda, birliğini kurtarmak için el bombasının üzerine kapanacak adamlar var.

Bottan inip sahile çıkartma yapacak adamlar var. Gerisindeki askerleri korumak için makineli tüfek yuvasına bomba bırakmaya koşan adamlar var.


Bunlar İnsanın normalde yapmak isteyeceği şeyler değildir.

Ama liderlik bunları isteyerek yapmalarını sağlıyor.

Bizim mesleğimize baktığınızda makineli tüfek yuvasına hücum edecek kadar aşırı şeyler yapmamız gerekmiyor.

Ama yine insanların, normalde yapmak istemedikleri şeyleri isteyerek yapmalarını sağlıyoruz.

Bu odada ilk defa kravat alanlar var sırf bu iş için.

Kravat takmayı hiç istemezlerdi ama gördüler ki işi ciddiye alan kişiler takım giyiyor, onlar da 0 yüzden kravat aldılar.

Ya da takım aldılar.

İsteyerek takım giymeye başladılar.

Sunum yapanları düşünün.

Şirketindeki en iyi liderlerden biri benim getirdiğim biriydi, birlikte spor yaptığım bir arkadaşımdı.

Bana dedi ki "Tamam, katılacağım"

"Bana öğreteceğin her şeyi yapacağım"

"Ama bilki, asla sahneye çıkıp insanlara konuşma yapmayacağım."

Bundan ölümüne korkuyordu.

"Tamam Billy, sahneye çıkmana gerek yok" dedim.

"Yapmak istemiyorsan yapmak zorunda da değilsin."

Ama komik bir şey oldu fark etti ki sahneye sadece liderler çıkıyor.

Gördü ki liderler sahnede iş hakkında sunumlar yapıyor.

Gördü ki liderler sahnede takımlarına işin nasıl yürüdüğü hakkında eğitimler veriyor.

Birden bire sahnede almak istedi.

Çok gergindi.

Yapmaktan korkuyordu ve kalemle avucuna notlar alırdı.

Böylelikle şöyle bakabilirdi çünkü söyleyeceklerini unutmaktan korkuyordu.

0 yüzden avucunda notlar olurdu.

Ama başardı.

Komik olan da ne zaman bir etkinlik olsa "sahnede ne kadar sürem olacak ' diye soran ilk kişi 0 oluyor.

İnsanları eğitmek için, motive etmek için sahnede ne kadar süresi olacağını merak ediyor ve sahneye çıkmak için sabırsızlanıyor.

Eskiden hiç yapmak istediği bir şeyi isteyerek yapmayı seçiyor.

Neden mi?

Çünkü bunun gitmek istediği yoldaki bir sonraki adım olduğunu gördü.

Mesleğimizde lider olmak için.

Liderlik, mecburidir.


Liderlikle ilgili olay şu çoğu insana sorsanız "Liderin bir sürü takipçisi vardır." derler.

Ama bizim işimizde olay bu değil.

Bizim İşimizde liderliğin tanımı kaç lider yetiştirdiğinizle alakalı. Yani kaç takipçiniz olduğu değil kaç lider yetiştirdiğiniz önemli.

İnsanların umutlarını inanca çevirmelerine yardım ederek.

Bizim mesleğimizde onları lider yapacak şey budur.

Onları yönlendirdiğimizde, onlara mentorluk yaptığımızda ve o inancı yaratmalarına yardım ettiğimizde gerçek olacağını bilecekler.

Altındakiler için de gerçekleşeceğini bilecekler.

Geleceğin, geçmişten daha güzel olacağını bilecekler.

O yüzden heyecanlanICaklar.

Dünyanın inanılmaz bir yerindesiniz.

Bir Çoğunuz burada, Türkiye'de yaşıyor.

İnanılmaz bir ülke.

Buraya yalnızca ikinci gelişim.

ilk seferinde aşık olmuştum.

O yüzden geri gelmek çok heyecan vericiydi.

Ve diyebilirim ki bu bölgede iş kurmanın zorlukları olduğunu biliyorum.

Çok farklı bir kültürden bahsediyoruz.

Ama buradaki fırsat da çok büyük Dünyanın bu yerinde.

Bu işte olmak için ne kadar da heyecanlı bir zaman.

Bugün iki bölümümüz olacak.


Fakir insanlar, zengin insanlardan farklı düşünüyor.

Sağlıklı insanlar, hasta insanlardan farklı düşünüyor.

Mutlu insanlar, mutsuz insanlardan farklı düşünüyor.

Gerçekten farklı şekilde düşünüyorlar.

Olay şu.

Ortalama insanın günde ortalama 6,000 düşüncesi oluyor.

Kulağa çok geliyor ama bunların çoğu her gün tekrarladıkları aynı düşünceler.

"Dişlerimi fırçalamal'yım."

"Diş macunu sürmeliyim."

Her gün aynı düşünceler.

Psikologların ispatladığı bir şeyde bu düşünceler beyinde aynı yolu izliyorlar.

Aynı sinirsel ileticilerden geçiyorlar ve beyinde aşınma yapıyorlar.

Her gün aynı düşünceyi düşündükçe.


Yani aynı düşünce beyinde her gün aynı yolu izliyor.

Yaratıcı düşünceler veya geniş düşünceler beyninizde yeni sinirsel yollar açıyorlar.

Gerçekten de düşünce şeklinizi değiştiriyorsunuz.


Bu başarının algısı.

Başarılı insanlar belli bir düşünce şekli geliştirmişlerdir ve bu inanç üzerine kuruludur.

Farklı düşünmelerine sebep olacak kadar inanç yaratıyorlar.

İşte, 25 senedir çalıştığım şey bu başarılı insanların nasıl farklı düşündüğü.

Komik olansa ben de farklı düşünmeye başladım.

Beni 25 sene öncesinden tanıyanlar "Randy çok değişti" diyorlar.

"Aynı kişi değil."

Kesinlikle haklılar.

Gerçekten değiştim.


Bu yüzden zenginim.

Eğer değişmiş olmasaydım hâlâ fakir olacaktım.

Tabii ki de değiştim.

Bununla da gurur duyuyorum.

Her gün daha da değiştiğim için daha da gurur duyuyorum.

Her hafta, her ay, her yıl eskisinden daha farklı biri oluyorum çünkü her gün düşünce şeklim üzerinde çalışıyorum.

Sizin de her gün düşünce şekliniz üzerinde çalışmanız gerek.

Etrafınızda size inanan insanlar olmalı.

Etrafınızda size destek alan insanlar olmalı.

Etrafınızda başarıyı seçen insanlar olmalı.

Kendileri için daha büyük vizyonları olan kişiler sizin için daha büyük vizyonları olan kişiler.

Daha parlak bir gelecek isteyen kişiler.

Bunlar, ihtimalleri düşünen insanlardır, imkânsızlıkları değil.

Yeni kitap için o kadar çok röportaj yaptım ki birkaç hafta önce bir radyo kanalında

Şu anda sizlere itiraf etmek istiyorum.

itiraf şu:

Gazetede Ted Turner'ın yeni bir televizyon kanalı yapacağını okumuştum.

Adı da "Cable News Network" olacaktı.

CNN.

Otuz dakikada bir haber verilecekti sadece haber programları olacaktı.

"Hayatımda duyduğum en şaçma fikir" dedim.

Gece 10'da akşam haberleri olur insanlar Onu izler uyurdu.

Günde bir kere.

Akşam 6'da da bir tane vardı galiba.

"Sadece haber olan bir kanalı kim izlerki" dedim.

Eğlence yok, durum komedileri yok, komedi yok, pregram yok Hayatımda duyduğum en saçma fikirdi.

Ama yinede kurdu.

Sonra ABC de yeni bir kanal çıkaracağını açıkladı o da bütün gün spor yayınlayacaktı.
Bütün gün, her gün.

Bunun haber kanalından da saçma olduğunu düşündüm.

Haberleri yine yarım saat yapıyorlardı ama spor haberlerin arasında birkaç dakika yetiyordu.

Şimdi de bu deli insanlar bütün gün, 21 saat boyunca spor mu yayınlayacaklardı?

Bu CNN'den bile daha saçmaydi.

"Servet kaybedecekler" diye düşündüm.

ileri saralım, bir sürü yıl sonra neredeyse hiç televizyon seyretmem izlediğimdeyse ne izlediğimi biliyor musunuz?

CNN

veya ESPN, yani ABC'nin spor kanalı.

ESPN-2 ve ESPN-3 de var çünkü gösterilecek o kadar çok spor var ki haftada her gün 24 saat yayınlamak için tek kanal bile yetmiyordu ikinciyi açtılar.

ikinci de yetmeyince üçüncüyü açtılar.

Şunu bilmenizi istiyorum.

Ben cahildim, o fikirlerin işe yarayacağını düşünmemiştim.

Ama radyoda itiraf ettiğim şey şuydu "Eğer 20 yıl önce Yahoo fikriyle bana gelmiş olsaydınız ya da Microsoftitiraf ettiğim şey şuydu "Eğer 20 yıl önce Yahoo fikriyle bana gelmiş olsaydınız ya da Microsoft ya da Facebook ya da Twitter, iPhone, İPod, akıllı telefon akıllısını geçtim aptal telefonla cep telefonu fikriyle gelmiş olsaydınız size neden tutmayacağı ile ilgili bütün sebepleri söylerdim."

Neden işe yaramayacaklarının bütün sebepleri.

Hepsi için bir şey bulurdum, hangisi olursa olsun.

Twitter, Facebook, Youtube, yahoo, Microsoft, apple, Neden asla tutmayacaklarına dair yüzlerce  farklı sebep gösterebilirdim, Çünkü o zamanlar algım 0 şekildeydi.

Ben imkânsızı düşünüyordum.

Bana hangi fikri getirirseniz getirin akla yatmayan, mantıksız yönlerini alır ve olağan, duruşunla bunun neden işe yaramayacağını düşünürdüm.

Ama işte vizyonerler onlar böyle düşünmüyor.

Başarılı insanlar onlar da böyle düşünmüyor.

Onlar, "bu nasıl işe yarar" diye düşünüyorlar.

İşe yarayabilseydi nasıl yarardı?

Eğer işe yaraması mümkün olsaydı nasıl mümkün olurdu?

Bu bir algı.

Ve bu işte başarılı olmak için veya herhangi bir işte algıyı değiştirmeniz gerekiyor.

Gözünüzü fırsatlara açmak.

Nasıl işe yarayabileceğine bakmak neden işe yaramayacağına bakmak yerine.

VIP bölümünde oturanlar bunu başaranlar.

Düşünme şeklini değiştirdiler.

Nasıl mümkün olacağına bakıyorlar.

Neden işe yarayabileceğine bakıyorlar.

Neden işe yaramayacağına bakmak yerine.

Hayatınızda bu tarz insanlar Lazım.

Jim Rohn, Amerikalı çok meşhur bir yazar ve konuşmacıydı.

Dedi ki, "Gelirinin en çok vakit geçirdiğin 5 kişinin gelirinin ortalaması olacak."

Aynı sözü yıllarca söyledi. Bu sözüyle meşhurdu.

"Gelirin, en çok vakit geçirdiğin 5 kişinin gelirinin ortalaması olacak."


25 senedir zenginliği araştıran biri olarak şunu söyleyebilirim bence hayatınızın her alanındaki zenginlik en çok vakit geçirdiğiniz 5 kişinin ortalaması olacak.

Sağlığınız, takıldığınız insanların ortalaması olacak.

İlişkileriniz, takıldığınız insanlarInkine benzer olacak.

Eğer evliyseniz evliliğiniz en çok sosyalleştiğiniz 5 çiftin ortalaması olacak.

Bu, zenginliğin her alanı için geçerli.

Çünkü etrafımızdaki çevre tarafından programlarıyoruz.

Bu çevre bizi etkiliyor.

Zihin virüsü" olarak adlandıracağım şeyler tarafından.

Bilinçaltınıza bulaşan virüsler.

Beyninize bulaşan.

Nasıl bilgisayarınıza virüs girdiğinde o virüsü başka bilgisayarlara gönderip bulaştırıyorsa aynı şey insanlarda da oluyor.

Bize de zihin Virüsleri bulaşıyor.

Bir kere o virüs girdi mi, konukta asalak olarak kalıyor ve o zihin virüsünü çevrenizdeki herkese bulaştırmanıza neden oluyor.

Bana 20 yıl önce gelmiş olsaydınız Yahoo'nun, Amazon'un Microsoft'un tutmayacağını söylerdim, çünkü buna inanıyordum.

Temel inancım sadece özel insanların başarılı olduğuydu.

Başarılı olmak için yalan söylenen, dolandırman, çalman gerektiğine inanırdım.

Yoksulluğun erdem olduğunu düşünürdüm.

Hep de bu şekilde düşünen insanlarla takılıyordum.

Gelirim, en çok vakit geçirdiğim insanların gelirlerinin ortalamasıydı.

En çok vakit geçirdiğin kişiler de benim gibi fakir kişilerdi.

30 yaşımdayken başıma bir şey geldi her şeyimi kaybettim.

Bu işle biraz para biriktirmiştim.

Lokantacılıktan gelmiştim.

Asgari ücretle çalışan bir bulaşıkçıydım.

Kariyerime öyle başladım.

Bulaşık yıkadım, aşçı oldum, garson oldum sonra yönetici adayı oldum sonra lokanta müdür yardımcısı oldum.

Sonunda bir lokanta zincirinin müdürü oldum.

Artık başardığımı düşünüyordum.

Ama hâlâ parasızdım.

Çalışıyordum da haftada 80 saat.

Bazen haftada 90 saat.

Ve hala parasızdım.

Kendi lokantamın olması gerektiğini düşündüm.

Fazla param yoktu çünkü fakirdim.

Arkadaşlarımın da parası yoktu çünkü öyle insanlarla takılıyordum diğer fakir insanlarla.

Ama birlikte bir lokanta açmaya karar verdik.

Elimizdeki biraz parayı aldık biraz da borç aldık ve krediyle bir lokanta açmaya çalıştık.

Sonu pek iyi olmadı.

Çırpındıkça çırpındık.

Sonunda devlet geldi ve vergi borçlarımı ödemek için lokantaya el koyup sattı.

30 yaşımdaydım ve işsizdim.

Arabasızdım.

Parasızdım.

Kredi kartım bile yoktu.

Hiçbir kredim yoktu.

Yaklaşık 50, 000 $ borcum vardı.

Hayatımın 0 zamanlarında 0 para bana 20 milyon dolar gibi geliyordu.

Ve hiç gelirim yoktu.

Mobilyalarıml satmaya başladım.

Kanepeyi, masaları, mutfak eşyalarını, yatağı.

Sonunda yerde yatıyordum, hiç mobilyam kalmamıştı.

Günde 3 öğün peynirli makarna yiyordum.

En ucuz öğünün o olduğunu öğrenmiştim.

O zamanlar, marketten 1 dolara dört kutu peynirli makarna alabiliyordum.

Kutusu 25 sentti.

Yani 25 sente bir öğün doyuyordum.

Günün 3 öğünü onu yiyordum.

Aylarca.

Yerde yattım.


Bu bir algıydı.

Düşünce şeklindi.

Beklediğim gibi olmuştu.

Denesem bile talih yüzüme gülmüyor çünkü ben 0 özel insanlardan değildim.

Ben sadece kötülükle savaşan ufak adamdım.

Ve kötülük yine kazanmıştı.

Yapacak bir şey yoktu.

Çünkü bana 0 zihin virüsleri bulaşmıştı günümüzde çoğunda olan o virüsler.

Bunların ne olduğundan konuşalım.

Para kötü bir şeydir.

Zengin insanlar kötüdür.

Fakir olmak manevidir.

Fakir olmak şereftir.

Zengin olmak için ruhunu satman gerekir.

Başarılı olmak için insanları kullanman yalan söylenen, kandırman ve çalman gerekir.

Bunlar, bana bulaşmasına izin verdiğim zihin virüsleriydi.

Her iyi fikrin neden işe yaramayacığını söylememin sebebi de işte buydu.

Zihnimdeki programlama yüzünden.

Zihin virüsleri yüzünden.

Dünyadaki Çoğu insana da bu virüsler bulaşmış durumda.


Bu zihin virüsleri her gün bize bulaşıyor.

Nereden bulaştıklarını da söyleyeyim.

Bazen organize dinlerden bulaşıyor neredeyse bütün temel organize dinleri kast ediyorum.

Bazı bilinçaltı mesajları veriyorlar fakir olmak şereftir veya fakirlik manevidir gibi.

Yoksulluk yaşamanın manevi hiçbir yanı yok.

Fakir olmanın şerefli olmakla bir ilgisi yok.

Biliyorum Çünkü yıllarca fakirlik çektim.

Fakir doğmakta bir yanlış yok, bir çoğumuz fakir doğuyor.

Benim içinse fakir kalmak büyük bir suç.

Öyle olmanız gerekmiyor.

Öyle olmamalısınız.

Bence, bolluk içinde olmanızı isteyen bir Yaratıcı var.

Organize din bize bu tür kısıtlayıcı inanışları öğretiyor.

Bu kısıtlayıcı inançların bazılarını da hükümetler veriyor.

Çünkü hükümetler muhtaç olmanızı isterler.


Onlara ihtiyaç duymanıza ihtiyaçları vardır.

Hükümetler, güç sahibi insanlardan oluşur.

Güç de insanları bozabilir, insanlar iktidarda kalmak isteyebilir.

iktidarda kalmanın yolu da insanlara dağıtım yapmaktır.

Onlara bedava şeylerin sözünü vermektir.

0 yüzden, zihin virüslerinin birçoğunun algısını hükümetler yaratıyor.

Üçüncü bulaşma şekli de, "datastorler.'

Datasforden kastım televizyon, radyo, internet filmler, kitaplar sosyal medya aileniz ve arkadaşlarınız.

Size bu zihin virüsleriyle saldırıyorlar ve hep aynı virüsler para kötüdür zengin kişiler kötüdür fakir olmak şereftir başarılı olmak için ruhunu satman gerekir.

Peki ne oluyor?

Başarılı olma arzusuyla yola çıkıyorsunuz.

Çünkü bence çoğu insan başarılı olmak ister.

Çoğu insan parası olsun ister.

Çoğu insan güzel bir evde yaşamak ister, güzel bir arabası olsun ister.

Kendileri ve aileleri için tercih yapabilmek isterler.

Peki ne oluyor?

"Ben başarılı olmak istiyorum" bilincine ulaşıyorsunuz.

"Bir sonraki kademeye yükselmek istiyorum."

"Güzel bir arabam, güzel bir evim olsun istiyorum."

"Çocuklarıma iyi bakmak istiyorum."

"Hayır kurumlarına bağış yapmak  istiyorum."

"Manevi doyumuna bağlanmak istiyorum."

Bunlar hep bilinçüstünde.

Bir de bilinçaltımız Var.

Kısıtlayıcı inançlarla programlanmış olan.

Para kötüdür ve zengin insanlar kötüdür gibi.

Olay Şu, bu durum çatışma yaratıyor.

çünkü bilinçüstünde başarı istiyorsunuz, ama bilinçaltında 0 kötü, acımasız zengin insanlar gibi olmak istemediğinizi söylüyorsunuz.

Terfiyi almak, kademe atlamak daha çok para kazanmak, daha başarılı olmak için çabalarken bilinçaltında bunun zahmete değmeyecek bir amaç olduğuna dair programlarımışsınız.

Başarılı olmak için kötü Şeyler yapmanız gerekecek.

Çatışma yaşanıyor.

Anlamanız gereken nokta ŞU bilinçüstünüzle bilinçaltınız çatışmaya girdiğinde her zaman bilinçaltınız kazanır.

Çünkü çok, çok daha güçlü.

Bilinç üstünüz yüzeydeki %5.

Bilinç altınızsa yüzeyin altındaki % 95.

% 95, her seferinde % 5'i yenecektir.

O yüzden başarı yaratabilmeniz için takımlarınızın başarı yaratmalarına yardım edebilmek için beyinlerinizdeki bilinçaltı programlamasını değiştirmemiz gerekiyor.

Tam anlamıyla farklı düşünmemiz gerekiyor.

Zihnimizin çalışma şeklini değiştirmemiz gerekiyor.

Düşüncelerimizin farkında olmamız gerekiyor.

Düşünceleri "düşünen" olmalıyız.

Biraz daha ileri gideceğim ne düşüneceğinizi düşünmeniz gerekiyor.

Tekrar edelim.

Ne düşüneceğinizi düşünmeniz gerekiyor.

James Ailen gelmiş geçmiş en iyi kitaplardan birinin yazarı "Düşüncenin Gücü." O kitapta, beynimizi bir bahçeye benzetiyor.

Diyor ki bahçenizi ekip b içebilirsiniz böyle çiçekler yetiştirebilirsiniz.

Sebze ve meyve yetiştirebilirsiniz.

Bahçenizi ekip biçebilirsiniz.

Ama eğer rüzgarın bahçenize rastgele tohumları üflemesine izin verirseniz. yabani atlar, istenmeyen bitkiler olacaktır ve zapt edilemez olur ve bununla bilinçli olarak bir şey yaratamazsınız.

Beyine benzerliği de burada.

öncelik verdiğiniz düşüncelerinizi kontrol etmeniz gerekiyor.

Düşündüğünüz şeyi düşünürsünüz.

Yani kendinizi olumsuz etkilerden koruyacaksınız.

Dini inançlar olabilir, hükümet propagandası olabilir izlediğiniz televizyon programları olabilir gittiğiniz filmler olabilir en önemlisi de, vakit geçirdiğiniz insanlar olabilir.

En çok vakit geçirdiğiniz o 5 kişi.

Onlar sizi yukarı taşıyan insanlar mı?

Yoksa sizi aşağı çeken insanlar mı?

Çünkü bazıları vardır onları bitiş Çizgisine çekmeye Çalışırsınız. ama onlar da burada sizi geri diğer tarafa çekmeye Çalışırlar.

İşe getirdiğiniz insanların bitiş çizgisine çekilmek isteyen insanlar olduklarından emin olun.

Sizi geri çekmek istemesinler.

25 sene insan davranışlarını çalıştıktan sonra keşfettiğim bir şey var.

Çoğu insan etrafını olduğu yerde kalmasına izin veren insanlarla çeviriyor.

Bunu tekrarlayalım ki iyice anlayın.

Çoğu insan etrafını olduğu yerde kalmasına izin veren insanlarla çeviriyor.

Başarı böyle gelmez.

Yüksek başarı elde etmek için etrafınızı sizi zorlayan insanlarla çevirmelisiniz.

Size daha iyi olmanız için meydan okuyan insanlarla.

Büyük işler başarmanız için sizi cesaretlendiren insanlar.

İnanılmaz olmanız için sizi destekleyen insanlar.

Fark burada.

Hayatımızdaki insanları geliştirmeliyiz.

İçinde Çalıştığımız ortamları iyileştirmeliyiz.

içinde bulunduğumuz, yarattığımız ortamları.

Büyüklüğü ekmeliyiz.

Çiçekleri suladığımız gibi içimizdeki yaratıcı dahiyi de sulamalıyız.

Hayallerimizi sulamalıyız.

Umutlarımızı sulamalıyız.

Umutlarımızı da inanca çevirmeliyiz.

Deneyimleyerek bir kademe atlayınca "işe yaradı" diyeceksiniz.

"Bir sonraki kademe için de deneyeyim."

Başarılı bir sunum yapacaksınız "Vay Canına, birini işe soktum" diyeceksiniz.

"Bir sunum daha yapayım."

"Vay canına, bu sunum işe yaradı. Bir tane daha deneyeyim."


" Bu Sunum işe yaramadı bir öncekinden farklı olarak ne yaptım?"

"Neyi gözden geçirmeliyim, neyi denemeliyim?"

"Neye dikkat etmeliyim?"

"Bir sonraki daha iyi olsun diye neyi değiştirmeliyim?"

Sonraki başarılı oldu.

Özgüvenim daha da yükseldi.

Bir tane daha denedim.

O da başarılı oldu. Bir sonraki kademeye çıktınız.

Özgüvenim daha da arttı.

Bir sonraki kademeye çıktınız.

Özgüveniniz daha da arttı.

Adım adım kuruyoruz özgüven kazanıyoruz becerilerinizi geliştiriyoruz ve inancımızı sağlamlaştırıyoruz.

Süreçteki düşünce şeklimizi değiştiriyoruz.

Ne düşüneceğimizi düşünmeye başlıyoruz.

Etrafımızdaki insanları, düşünceleri ve ortamı analiz ediyoruz.

Etrafımızdaki bu insanlar düşünceler ve ortamlar inanmaya doğru mu götürüyor yoksa bizi aşağıya perişanlığa doğru mu çekiyor?

Çoğu insana sorsak başarının zıttı nedir? desek.

Çoğu insan başarının zıttının başarısızlık olduğunu söyler.

Ama bu doğru değil.

Başarının zıttı başarısızlık değildir.

Başarının zıttı SIRADANLIKTIR.

Başarısızlıksa aslında başarı sürecinin bir parçasıdır.

Her başarılı kişi başarılı olmayı öğrenirken başarısızlığı tatmıştır.

Başarısızlık, başarıya giden sıçrama tahtasıdır.

Bunu bir daha düşünün, tekrarlayalım.

Başarısızlık, başarıya giden sıçrama tahtasıdır.

Çünkü başarısızlık, rotamızı düzeltmemizi sağlar.

Başarısızlık stratejilerimizi değiştirmemizi sağlar.

Yaklaşımımızı değiştirmemizi sağlar.

Yeni bilgiler öğrenmemizi sağlar.

Kişiliğimizi geliştirmemiz için bize bilgelik kazandırır.

İnanın bana etkinliklerinizde sahnede göreceğiniz bütün liderler en çok başarısızlığı yaşamış insanlar olacaklar.

En çok geri çevrilmeyi en çok terk edeni en çok tembeli en çok zorluğu onlar yaşadı.

Lider oldular çünkü bu zorluklardan ders çıkardılar.

Bu zorlukların düşünme şekillerini değiştirmesine izin verdiler.

Bu zorlukların yeni beceriler kazandırmasına izin verdiler.

Yeni şeyler denetmesine izin verdiler.

Öz disiplin geliştirmesine karakterlerini geliştirmesine izin verdiler.

Daha güçlü bir bireye dönüştürmesine izin verdiler.


Ve bu süreçte alan en önemli şey bu başarısızlığa nasıl baktığınız.

Umuttan inanca giden bu yolculuğa bakacak olursak her şeyin yön değiştireceği nokta geri çevirdiğiniz an olacak.

Birinin gelmediği an olacak.

Birinin bıraktığı an olacak.

Şunu diyebilirsiniz "Asla olmayacak" "Denedim ve olmadı." "10 kişiyi aradım ve kimse 'evet' demedi." "O yüzden pes ediyorum."

Ya da

daha farklı bir tepki seçersiniz.

Bu işte yaptığım ilk toplantıyı anlatayım.

Evimde buluşacaktık.

Yaklaşık 20 kişi davet etmiştim.

Hepsi de bu işteki ilk toplantıma geleceklerini söylemişlerdi.

Kaçı geldi biliyor musunuz?

Sıfır

Bill Clinton şöyle derdi

Sıfır

Kimse ilk toplantıma gelmedi.

O an bırakabilirdim.

Çoğu kişinin düşündüğü gibi düşünseydim o an bırakmalıydım.

Ama ben farklı düşünüyordum.

Benim düşüncem neydi biliyor musunuz?

Dedim ki,

"Bu etkinliğe 20 kişi çağırdım bir tanesi bile gelmedi."

"Bu ne demek biliyor musunuz?"

"Demek ki tanıdığım en hırslı kişi benmişim."

Yaptığım seçim buydu.

Tanıdığım en hırslı kişi bendim.

İşte düşünce şeklini böyle değiştirmeye başladım.

Beni umuttan inanca taşıyan noktaya da böyle gelmiştim.

Diyorum ki başarılı insanlar farklı düşünür.

Bu sürecin benim için nasıl geçtiğini anlatayım.

30 dakikada fazladan yarım milyon dolar nasıl kazandığımı anlatayım.

Muhtemelen 20 dakikadır.

ama alçakgönüllü olup 30 dakikada yaptım diyeceğim.

İlk kez Avustralya'ya gidiyordum.

Devamı bir sonraki postta...

Bir önceki bölüm için Randy Gage inancın gücü...

4 yorum:

  1. Bence kendine yeni cikislar arayan, hedef koyan insanlarin mutlaka ama mutlaka okumasi gereken bir yazi. Paylasacahim izninizle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paylaşabilirsiniz tabiki benim bloğumun linki ni de verirseniz sevinirim...:))

      Sil
  2. Bunları video yada aşağı doğru olmayan yazı şeklinde varmı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. VİDEOSUNA ULAŞABİLİRSİNİZ...


      http://sagnakyagmur.blogspot.com/2014/06/randy-gage-inancin-gucu.html

      Sil