3.03.2012

ASLINDA GİDEN ERKEK YOKTUR...



"Gilda siyah, bakımsız şaçlarını huzursuzca yana doğru itti. Alnına düşen perçemlerin, ateşin üzerine dikkatlice yerleştirdiği kazanın içindeki çorbayı görmesine engel olmasına engel olamıyordu. Eliyle kavradığı kalın tahta kaşıkla kaynayan sıvıyı karıştırırken, içine attığı 7 çeşit otun bölünmüş parçaları, çorbaların yüzeyinde bir belirip bir kayboluyordu. Eğilip usulca kokladı. Her şey yolunda görünüyordu. Öyleyse göğüsünde ki ağırlık neyin nesiydi?


34 yaşındaydı. Simsiyah gür saçları günlerdir tarak yüzü görmemişti. İri gözleri biraz vahşi, biraz korku dolu ifadeyle etrafı kolaçan etti. Sanki dışarıdan, hiç de hoşuna gitmeyen gürültüler geliyordu. Köy halkından herhangi biriyle ne görüşmek ne de konuşmak istiyordu. Omzunda ki solgun, bordo renkli, eskimiş yün şala daha sıkı sarınarak ocağın hemen yanı başında ufak pencerenin kirli camından dışarıya bakmaya çalıştı. Göz alabildiğine uzanan, yeşil, kısa otlarla kaplı bayırdaki güdük ağaçlar ve dallarının arasından uğuldayarak esen rüzgarın savurduğu kuru yapraklardan başka bir şey göremiyordu. Havadaki keskin soğuk,rutubetle birleşmişti. Telaşlı adımlarla kapıya doğru yürüyerek sürgünün sıkıca kapalı olup olmadığını kontrol etti.

Sophie geldiğinde küçük oğlu Pierre için birkaç kap çorba hazır olmalıydı. Son zamanlarda genç kadının yüreğine mutluluk veren tek şey, yardım edebildiği çocuklardı. Tabi eğer korkusuzca genç kadının kapısını çalabilirlerse... Gilda kendi kendine hafifçe gülümseyerek tahta masanın ardına yerleştirdiği, yine ağaçtan yapılmış uzunca sıraya doğru yürüdü. Koyu mavi eteğinin ucundan görünen zarif baldırları ve ince ayak bilekleri, siyah çorapların içinde birer süpürge sopası gibi duruyordu.....

Küçük kulübe sadece tek bir oda ve onun bir köşesine yerleştirilmiş mutfak sayılabilecek ocak ile setten ibaretti. Tahta masa ve duvarın yanında duran sedirden başka eşya yok gibiydi. Genç kadının az önce dışarı baktığı pencere, kulübenin tek ışık kaynağıydı. Odadaki kasvet olanca ağırlıyla üzerine çökmesine rağmen, Gilda'nın huzursuzluğu kapının dışındaki dünyaya aitti.

Sevmiyordu onları... Hele o tacizkar bakışlarını genç kadının vücudundan ayırmayan erkeklerden nefret ediyordu. Birkaç tanesi yüzsüzce, kalın duvarlarla ördüğü gizli dünyasına sokulmaya çalışmıştı. Kirli, iğrenç kafalarının içinde tek düşünebildikleri, yapayalnız ve savunmasız bir kadından yararlanmaktı. Gilda'nın midesi bulanıyordu. Titreyerek, eğer aralarında herhangi bir yakınlaşma olsaydı, köyde kendisine yakın davranan tek kadının gözlerine bakamayacağını düşündü. Hüzün, daimi dostu haline gelmişti. Üzerindeki ağırlık, sanki narin vücudunun ayrılmaz bir parçasıydı. İnsanlardan ne kadar uzaklaşsa da kurtulamıyordu.

Gözlerini, içindeki ehlileşmemiş parıltıyı saklarcasına öfkeyle kıstı. O isimsiz kalabalık hiçbir zaman kendisini anlayamayacaktı. Ne içinde ki şifacıyı, ne de Tanrı'nın ışığını nasıl taşıdığını... Gilda'ya baktıklarında, görebildikleri yegane özellik, genç kadının bedeninde ki şeytani çekicilikti. Erkeklerin zaptedilemez fantezilerinde yer aldığını çok iyi biliyordu. Oysa genç kadının asıl istediği, sıradan bir sevişmeden çok daha öte, çok daha farklı bir birleşmeydi. Bunun nasıl açıklanacağını kendisi bile bilmiyordu, çünkü kolaylıkla adlandırabileceği bir duygu değildi. Sadece ruhunun derinliklerinde çöreklenmiş, sinsi bir yılan gibi, arada sırada bakışlarına vahşi bir tılsım ekiliyor, sonra bir daha asla uyanmayacakmış gibi geri çekiliyordu.



....................



Sığındığı kulübenin dışındaki homurtular gitgide yaklaşmaya başlamıştı. Gilda çaresizce etrafına bakınarak kapıdaki sürgüden başka kendisini koruyacak herhangi bir nesne aramaya başladı. Ayakları birbirine dolaşıyordu. Pencereye yaklaşarak etrafı gözlemeye çalıştı. Buğulu camı titreyen eliyle silerek başını seslerin geldiği yöne doğru çevirdi. Gördüğü manzara karşısında soluğu kesilmişti.

Öfke ve nefret dolu bir ordu gibiydiler. Sophie ve 2 kadın, gelenlerin önünde durup ilerlemelerini engellemeye çalıştıkları için itilip kakılıyorlardı. Uzakta ne dedikleri anlaşılmıyordu ama niyetleri belliydi. Gilda korkuyla, uzun süredir beklediği anın geldiğini düşündü. Onlardan uzak durmasına, hatta erkekleri kışkırtmamak için pazar yerine bile gitmekten kaçınmasına karşın, olacakları engelleyememişti işte....

.....................................................



Sophie kapıyı yumruklamaya başladı. Bir yandan haykırırcasına sesleniyordu.

-"Kaç Gilda, kaç! Yalvarırım git buradan. Seni öldürecekler!"

Oysa genç kadın korkudan kıpırdayamaz durumdaydı. Masayı dayadığı eskimiş, tahta kapı tekin görünmüyordu. Titreyen elini farkında olmadan ağzına götürdü. Parmaklarının dişleri arasında ezilmesine aldırmıyordu. Geriye doğru yürüyerek, masanın uzaklaşmasıyla terk edilmiş bir eşya gibi boynu bükük duran sıranın ucuna ilişti. Sophie'nin sesi artık duyulmuyordu.

Kapı, dışarıdan şiddetle itilmesinden adeta esniyordu. Duvarın ardından büyük bir gümbürtü kopuyordu. Kim bilir belki de kalabalığın omuzunda kocaman bir kalas vardı ve onunla sürgüyü kırabilmek için vuruyorlardı. Genç kadın ağızlarından çıkan haykırışları işitmez olmuştu. Artık hiçbir şeyi değiştiremezdi. Pes ediyordu.

Azgın kalabalık kapıyı kırarak odanın içinde sessizce oturan Gilda'ya doğru yaklaştı. Solgun yüzü kireçten yapılmış bir heykel gibi hareketsizdi. Bakışları çok uzaklarda bir noktaya takılmış, insanların nefretiyle yüzyüze gelmek istemez. Başında ki keskin acıdan, gelenlerin bazılarının saçlarını kavrayarak kendisini çekiştirmelerini hayal meyal farketti. Ayağa kalkarak yürümeye başladı. Karşı koymadığı halde, sahibini bilmediği, hoyrat eller tarafından itilip kakılıyordu.

Yağmurla birlikte gittikçe artan soğuk kanını donduruyordu. Bayırdan aşağı koşarcasına indiler. Köy meydanına vardıklarında Gilda, yöredeki pek çok kadının da, infazı seyretmek üzere acımasızca beklediğini fark etti. Yüreği yanıyordu. Hiçbirine kötü davranmamıştı, ama hepsi de sinsiydiler. Yüzlerinde saklayamadıkları bir zafer bakışlarıyla erkeklerle iş birliği yapıyorlardı.

.......................................................



Platformdayken birisi elinde kalın bir yastık ya da beze benzer bir şeyle kendisine yaklaştı. Genç kadın kısık bir sesle yavalmaya başladı.

"Yapmayın, yalvarırım size yapmayın! Çok yazık oluyor. Gerçekleri göremiyormusunuz. Yapmayın! Yapmayın!"

Dinlemediler. Kalabalıktan sesler duyuluyordu: "Şeytanı öldürün!" Birisi, sopayla ağzına öylesine büyük bir baskı uyguluyordu ki, nefes alması imkansız bir hale gelmişti. Soluğu kesildikçe kalabalık gitgide uzaklaşıyor, gögüs kafesindeki şiddetli ağrı hissi daha da kuvvetleniyordu. Sanki ciğerlerine 100 tonluk bir kaya yerleştirmişlerdi. Son düşüncesi, boğularak ölmenin, göğüs bölgesinde yarattığı ağrı hissinin ne tuaf olduğuydu.

Birden ruhu başının üzerinden kayarcasına çıkarak yükseldi. Her şey bitmişti. Artık kimseye görmüyordu. Sadece solgun ve cansız bedeninin üzerinden süzülürken, etrafındaki kalabalığın toplam varlığını fark ediyordu. Yoğun bir öfke ve üzüntü hissediyordu.

.......................................................

Terk edilmişti...İhanete uğramıştı. ..ERKEKLER TARAFINDAN HAKSIZCA SUÇLANMIŞ VE CEZALANDIRILMIŞTI."



Bu kitabın içinde bir karakterin hikayesi ....... yazdığım yerlerde kitabın paragrafıdır.

Çok uzun olduğunun farkındayım yazının, ama beni bu bölüm etkiledi... Reakarnasyon diye tabir edilir.. Ayşe neden erkeklere güvenmediğini öğreniyor çünkü geçmişte böyle biri olarak dünyaya gelmiş... Bu inandırıcı mı? Bizim inançımıza göre böyle birşey mümkün değil ya bu kişinin söyledikleri bunların hepsini uydurdu mu?

Bilinçaltından bahsediyor kitapta eğer birşey varsa sende, tamam bu genelde doğru da adam seni aramıyorsa, ne bilinçaltı adam istemedi aramadı işte......

Kitap hakkında ne düşünüyorum, kitabı hala okuyorum bitince tekrar yazarım ....:))))












4 yorum:

  1. aaa sırada bu kitap bende.
    sevdin mi diye baktım ama bitmemiş daa.
    :)

    YanıtlaSil
  2. Bende bu kitabı merak ediyordum :)

    YanıtlaSil
  3. bence okunması gereken bir kitap :))

    YanıtlaSil
  4. Bu kitapta çok fazla yazım hatası var, okurken rahatsız ediyor, ayrıca konular çok dağınık verilmiş, okurken insan dağılıyor ister istemez ya da bana öyle geldi.

    YanıtlaSil