Birbirinden güzel gerçek hikayeler anlatmış Şerif İzgören... Beni en çok duygulandıran ve böyle de olur mu dediğim bir hikayesini paylaşacağım. Bakalım siz ne düşüneceksiniz? Okunması gereken kitaplardan biri.... CİKS kitap
DÖVENE ELSİZ, SÖVENE DİLSİZ....
Ahmet Korkmaz, 1 Ağustos 1946 günü, Bursa İnegöl'ün Hasanpaşa Köyün'nde doğar.
Pırıl pırıl gözleri olan ve geleceğe umutla bağıran, cağıran bir bebek. Ahmet beş yaşına geldiğinde, iki yıl içinde, önce kardeşini, sonra annesini, ardından babasını kaybeder.
Ona bakabilecek amcası ve halası da üst üstte hayatlarını kaybederler.
2. Dünya Savaşı sonrası ülke yokluk içinde!
İnsanlar mısır sapından yapılmış ekmekleri alabilmek için karneyle sıraya girerler.
Küçük Ahmet, tam kendini tanıyacağı, ana baba sevgisi tadacağı yaşta tek başına kalır. Önünde koca bir hayat, tek başına altı yaşında sessiz bir çocuk! Ahmet'i tutarlar elinden 1952 yılında, Eskişehir Mahmudiye 'deki Yetiştirme Yurdu'na verirler. Ertesi sene Bursa Merkez Yetiştirme yurduna gönderirler.
Ahmet, 13 yaşına kadar Bursa Merkez Yetiştirme Yurdu'nda kalır. Öğretmenlerini çok sever, can kulağıyla onları dinler.
O zamanki öğretmenler idealisttir. Aldıkları maaş, hayat koşulları, bugünküne göre çok ama çok düşük olmasına rağmen, 'ülkeye ne katarız' onun derdindedirler. Ülke krizdeyken, herkes işsizken, hiçbiri maaş artışı diye yollara düşmeyen öğretmenlerdir onlar.
Ahmet, 1959'da Afyon Emirdağ' daki Astsubay Hazırlama Okulu'na girer ve 1969 yılında Astsubay olarak göreve başlar.
Sonra birçok yerde görev yapar ve evlenir.
Üç yıl sonra bir oğlu, tam on sekiz yıl sonra bir kızı olur.
Çalıştığı her yerde temizliği, efendiliği ve sorumluluğuyla tanınır.
18 Ağustos 1999'da, sabah çalıştığı işyerinde herkesi, her zaman olduğu gibi kapıda karşılar. İçinde bir sıkıntı.
Birkaç gün sonra sıkıntının nedenini öğrenir.
Eşini ve canından çok ama çok sevdiği kızını, 17 Ağustos depreminde kaybetmiştir.
.......
Ardından ne yapar biliyor musunuz?
İntihar etmez.
Kadere lanet okumaz.
Hayata küsmez.
Ben kendi dilinden anlatayım.
"Yavaş yavaş çevremdeki gençlerle kızım adına ilgilenerek onların nişan ve düğünleriyle zamanımı geçirmeye başladım. Onlarla oyalandım ve 0 gençlerle bir dayanışmaya girdim. Netice olarak ailevi yaşamımdan yana umudum hiç sönmedi. Umudu yarınlara ve bugünlere taşımasını bildim. Deprem sonrası İnsanları, özellikle kız çocuklarını, bir başka sever oldum.
İlişkilerimde duygu, hatır, kardeşlik ve dostluğun ön plana çıktığını gördüm. Hepsinden önemlisi, insan ilişkilerinde daha dikkatli olmaya başladım. Sövene dilsiz vurana elsiz olmaya başladım."
Yıl 2005.
Ahmet Korkmaz 59 yaşında.
Umudunu kaybetmedi, savaştı ve Allah karşısına çok seveceği birisini çıkardı.
Şimdi 18 yaşındaki genç gibi aşık.
Allah nasip ederse evlenmeyi planlıyor.
Ben de Allah nasip ederse mutlaka nikahta olacağım.
Allah bugününüz'ü aratmasın.
Ahmet dostumla OYAK Genel Müdürlüğü' ne verdiğim eğitimlerde tanıştım.
Öyle bir sesi var ki altmış yılın sevinci, hüznü, tadı, tuzu, umudu, kokusu o seste toplanmış.
Ben daha hikayesini bilmeden, her konuştuğunda, kısa bir hikaye anlattığında, hayatın yüzüme taktığı tüm maskelerin kaybolduğunu, gardlarının düştüğünü, tüm pozitif duygularımın açığa çıktığını hayretle görüyordum.
Daha hayatını bilmeden, tevazusuna, içtenliğine çok Isınmıştım. Şimdi hayatını yazarken kimi yerlerinde gözüm görmez oldu; bir iki dakikalık aralarla yazdım.
Ben yazarken böyle olduysam, o yaşarken nasıl olmuştur, düşünsenize...
Bir arkadaşım vardı üniversitede; evlenirken babası altına bir araba çekmedi diye "Arabasız delikanlı mı olur, ağabey! Peder bir araba almadı, kız tarafına ne diyeceğiz? " demişti.
Babası bunu ifade ediyordu, onun için.
Hepinizin böyle dertleri vardır.
Bu kitabı okuyan sizinde hayatınızı karartan dertleriniz çoktur eminim.
Ya baseniniz geniştir, ya araba modeliniz eskidir, ya bir dostunuz, akrabanız hoşunuza gitmeyen doğru bir laf etmiştir.
Bizim salonu su bastı, mesela.
Bitmez bizim derdimiz, değil mi?
Ahmet Kokmaz'in hikayesinden çıkacak dersleri bence kendisinden dinleyelim.
Öyle bir anlatmış ki hiçbir yazarın kalemi yetmez. Kalbiyle yazmış çünkü,
"Hayat aynaya benzer; sen ona küsersen, o da sana küser; sen ona gülümsersen, o da sana gülümser. insan olarak da ağaçlardan ders almalıyız; çünkü ağaçlar, ne üzerinde barınan kuşların ne de gölgesinde yatan insanların ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar.
Ama biz insanlar, öyle basit hesapların peşindeyiz ki sormayın gitsin. Hayatı güzelleştirecek olan da, çekilmez hale getirecek olan da bizleriz. Ama insanlar her nedense kolay yolu bulup başkalarını suçlama yoluna gidiyorlar ve zaman akıp geçiyor.
Zaman bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için uzun, sevinenler için çok kısa; ama sevenler için sonsuzdur.
Yanlızlığın reçetesi, hastalığın ilacıdır sevgi. Hüznün düşmanı, mutluluğun dostudur sevgi.
İnsanlığın temelidir sevgi, hayatın kaynağı, yaşamanın ispatıdır sevgi. Sevgidir her kapıyı açan. Bizi bazen bir kuş, bir çiçek yapan dost kolayca bulunmaz. İnsan çabuk bilinmez, geçicidir para pul. Dostsa, her şeyden ama her şeyden önemlidir"
Matematiği, fiziği, dersaneyi boşverin dostlar. Ne yapın edin çocuğunuza "sevmeyi, saymayı" öğretin.
Gerisi olur gider....
DÖVENE ELSİZ, SÖVENE DİLSİZ....
Ahmet Korkmaz, 1 Ağustos 1946 günü, Bursa İnegöl'ün Hasanpaşa Köyün'nde doğar.
Pırıl pırıl gözleri olan ve geleceğe umutla bağıran, cağıran bir bebek. Ahmet beş yaşına geldiğinde, iki yıl içinde, önce kardeşini, sonra annesini, ardından babasını kaybeder.
Ona bakabilecek amcası ve halası da üst üstte hayatlarını kaybederler.
2. Dünya Savaşı sonrası ülke yokluk içinde!
İnsanlar mısır sapından yapılmış ekmekleri alabilmek için karneyle sıraya girerler.
Küçük Ahmet, tam kendini tanıyacağı, ana baba sevgisi tadacağı yaşta tek başına kalır. Önünde koca bir hayat, tek başına altı yaşında sessiz bir çocuk! Ahmet'i tutarlar elinden 1952 yılında, Eskişehir Mahmudiye 'deki Yetiştirme Yurdu'na verirler. Ertesi sene Bursa Merkez Yetiştirme yurduna gönderirler.
Ahmet, 13 yaşına kadar Bursa Merkez Yetiştirme Yurdu'nda kalır. Öğretmenlerini çok sever, can kulağıyla onları dinler.
O zamanki öğretmenler idealisttir. Aldıkları maaş, hayat koşulları, bugünküne göre çok ama çok düşük olmasına rağmen, 'ülkeye ne katarız' onun derdindedirler. Ülke krizdeyken, herkes işsizken, hiçbiri maaş artışı diye yollara düşmeyen öğretmenlerdir onlar.
Ahmet, 1959'da Afyon Emirdağ' daki Astsubay Hazırlama Okulu'na girer ve 1969 yılında Astsubay olarak göreve başlar.
Sonra birçok yerde görev yapar ve evlenir.
Üç yıl sonra bir oğlu, tam on sekiz yıl sonra bir kızı olur.
Çalıştığı her yerde temizliği, efendiliği ve sorumluluğuyla tanınır.
18 Ağustos 1999'da, sabah çalıştığı işyerinde herkesi, her zaman olduğu gibi kapıda karşılar. İçinde bir sıkıntı.
Birkaç gün sonra sıkıntının nedenini öğrenir.
Eşini ve canından çok ama çok sevdiği kızını, 17 Ağustos depreminde kaybetmiştir.
.......
Ardından ne yapar biliyor musunuz?
İntihar etmez.
Kadere lanet okumaz.
Hayata küsmez.
Ben kendi dilinden anlatayım.
"Yavaş yavaş çevremdeki gençlerle kızım adına ilgilenerek onların nişan ve düğünleriyle zamanımı geçirmeye başladım. Onlarla oyalandım ve 0 gençlerle bir dayanışmaya girdim. Netice olarak ailevi yaşamımdan yana umudum hiç sönmedi. Umudu yarınlara ve bugünlere taşımasını bildim. Deprem sonrası İnsanları, özellikle kız çocuklarını, bir başka sever oldum.
İlişkilerimde duygu, hatır, kardeşlik ve dostluğun ön plana çıktığını gördüm. Hepsinden önemlisi, insan ilişkilerinde daha dikkatli olmaya başladım. Sövene dilsiz vurana elsiz olmaya başladım."
Yıl 2005.
Ahmet Korkmaz 59 yaşında.
Umudunu kaybetmedi, savaştı ve Allah karşısına çok seveceği birisini çıkardı.
Şimdi 18 yaşındaki genç gibi aşık.
Allah nasip ederse evlenmeyi planlıyor.
Ben de Allah nasip ederse mutlaka nikahta olacağım.
Allah bugününüz'ü aratmasın.
Ahmet dostumla OYAK Genel Müdürlüğü' ne verdiğim eğitimlerde tanıştım.
Öyle bir sesi var ki altmış yılın sevinci, hüznü, tadı, tuzu, umudu, kokusu o seste toplanmış.
Ben daha hikayesini bilmeden, her konuştuğunda, kısa bir hikaye anlattığında, hayatın yüzüme taktığı tüm maskelerin kaybolduğunu, gardlarının düştüğünü, tüm pozitif duygularımın açığa çıktığını hayretle görüyordum.
Daha hayatını bilmeden, tevazusuna, içtenliğine çok Isınmıştım. Şimdi hayatını yazarken kimi yerlerinde gözüm görmez oldu; bir iki dakikalık aralarla yazdım.
Ben yazarken böyle olduysam, o yaşarken nasıl olmuştur, düşünsenize...
Bir arkadaşım vardı üniversitede; evlenirken babası altına bir araba çekmedi diye "Arabasız delikanlı mı olur, ağabey! Peder bir araba almadı, kız tarafına ne diyeceğiz? " demişti.
Babası bunu ifade ediyordu, onun için.
Hepinizin böyle dertleri vardır.
Bu kitabı okuyan sizinde hayatınızı karartan dertleriniz çoktur eminim.
Ya baseniniz geniştir, ya araba modeliniz eskidir, ya bir dostunuz, akrabanız hoşunuza gitmeyen doğru bir laf etmiştir.
Bizim salonu su bastı, mesela.
Bitmez bizim derdimiz, değil mi?
Ahmet Kokmaz'in hikayesinden çıkacak dersleri bence kendisinden dinleyelim.
Öyle bir anlatmış ki hiçbir yazarın kalemi yetmez. Kalbiyle yazmış çünkü,
"Hayat aynaya benzer; sen ona küsersen, o da sana küser; sen ona gülümsersen, o da sana gülümser. insan olarak da ağaçlardan ders almalıyız; çünkü ağaçlar, ne üzerinde barınan kuşların ne de gölgesinde yatan insanların ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar.
Ama biz insanlar, öyle basit hesapların peşindeyiz ki sormayın gitsin. Hayatı güzelleştirecek olan da, çekilmez hale getirecek olan da bizleriz. Ama insanlar her nedense kolay yolu bulup başkalarını suçlama yoluna gidiyorlar ve zaman akıp geçiyor.
Zaman bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için uzun, sevinenler için çok kısa; ama sevenler için sonsuzdur.
Yanlızlığın reçetesi, hastalığın ilacıdır sevgi. Hüznün düşmanı, mutluluğun dostudur sevgi.
İnsanlığın temelidir sevgi, hayatın kaynağı, yaşamanın ispatıdır sevgi. Sevgidir her kapıyı açan. Bizi bazen bir kuş, bir çiçek yapan dost kolayca bulunmaz. İnsan çabuk bilinmez, geçicidir para pul. Dostsa, her şeyden ama her şeyden önemlidir"
Matematiği, fiziği, dersaneyi boşverin dostlar. Ne yapın edin çocuğunuza "sevmeyi, saymayı" öğretin.
Gerisi olur gider....
Tekrar tekrar okuyup her defasında farklı haz aldığım kitaplardan.
YanıtlaSilAhmet izgören benim hayatımı değiştiren kişidir. Kitabı son derece öneririm.
YanıtlaSilMerhaba... Şairin kitabını okumadım ancak en kısa zaman da okumak isterim. Sizde çok güzel özetlemişsiniz:)) Yaşanmış hayat hikayeleri, bir de hüzünlü hikayelerden hepimizin ders çıkarması gerekir diye düşünüyorum. Umudumuzu ve sevgimizi hiç kaybetmeden... Sizi takibe aldım bana da beklerim:))
YanıtlaSilSevgiler...
Merhabalar.
YanıtlaSilSevgi aslında insan doğasının kumaşına Cenab-ı Hakk tarafından işlenmiş en güzel, en muhteşem bir motiftir. O ruh gibi bir varlığın özüne konulmuş, eşyanın tabiatına üflenmiş en yüksek değerdir. Sevmek, var olmak;var olmanın keyfini tatmaktır.
Sevgisiz büyüyen çocukların faturasını hem yakınları, hem de ülke çok acı bir şekilde ödemektedir. Her şeyin başı sevgidir. Yazarın dediği gibi "...çocuklarımıza sevmeyi saymayı öğretelim, gerisi olur gider."
Bu güzel kitap tanıtımınıza ve içinden paylaştığınız bu güzel ve öğretisi olan hikaye için de teşekkürlerimi sunarım. Sevmesini ve saymasını bilen bir toplum olmak dileğimle birlikte Allah'a emanet olun efendim.
Selam ve dualarımla.