Her bebek dünyaya dımdızlak geliyor. Yanında hiçbir şey
getirmiyor. Ne eşyası, ne bilgisi ne de söyleyecek iki çift sözü var. Birisi
gelsin de ona bilgi versin, tanıtsın, tanıştırsın, öğretsin diye bekliyor. Bu
kişiye ise dünyanın her noktasında ‘anne’ adı veriliyor.

Müjde alınır alınmaz
ANNE artık annedir; o an, ertesi gün ve ömrünün sonuna kadar…
Kadın, anne olduğunu kabul eder etmesine, fakat tam olarak ne anlama geldiği, görev tanımını, organizasyon
şemasını, ancak yaşayarak öğrenebilir. Anneliğe genel hatlarıyla; uygulamalı,
ağır, yoğun bir müfredata sahip, teorinin sıfır, pratiğin bol olduğu bir
öğretim programı diyebiliriz. Bütünleme yok, sınıf tekrarına zaten vakit yok,
karnedeki zayıfın bedeli ağır, teşekkür de taktir de çocuğun ta kendisi, dönem
sonunda belge ya da benzeri mükafat bekleyen ise havasını alır.
Bebeğin gelişiminin, yüzde elli kalıtımsal, yüzde elli anne
ve babayla kurulan sağlıklı ilişkilere bağlı olduğunu düşünüyorum. Çocuğunuza
gülümseyin, ona sık sık onu ne kadar çok sevdiğinizi söyleyin.
Tek bedende binlerce
meslek
Çocuğu a derken c’ yi kastettiğini, bir şeye sinirlenmiş
gibi ağlarken aslında içten içe üzüldüğünü, dışa vuramadığı her düşünce için
dudağının kenarını ısırdığını gözlemleyen anne, hem başarılı bir beden dili
uzmanı hem de duayen bir psikologdur. Nitekim reçete de ilaç da, doktor da
bizzat kendisidir.
Daha bitmedi. Her anne aslında adrenalin bağımlısı bir
sporcudur. Bungee jumping, rafting ya da parasailing yapanlar kendini nimetten
sanmasın. Bebeği uyuttuktan sonra, odayı gürültü çıkarmadan terk etmeye çalışan
annenin salgıladığı adrenalini başka kimse salgılayamaz. Dahası her anne
aslında bir balerindir. Değme balerinler bile onun kadar uzun süre parmak
ucunda yürüyemez.
:)) harika !! ;)
YanıtlaSilçok güzel bir yazı olmusss
YanıtlaSil